A. OSMANLI DÖNEMİNDEKİ İSYANLAR:
1. Babanzade Abdurrahman Paşa isyanı (1806- Musul)
2. Babanzade Ahmet Paşa isyanı (1812 – Musul)
3. Zaza'ların isyanı (1820)
4. Yezidilerin isyanı (1830- Hakkari)
5. Şerefhan isyanı (1831- Bitlis)
6. Bedirhan isyanı (1835- Botan)
7. Garzan isyanı (1839- Diyarbakır)
8. Ubeydullah İsyanı (1881- Hakkari)
9. Bedirhan Osman Paşa ve kardeşi Hüseyin Paşa isyanı (1872-Mardin-Cizre)
10. Bedirhan Emin Ali isyanı (1889- Erzincan)
11. Bedirhaniler ve Halil Rema isyanı (1912-Mardin)
12. Şeyh Selim Şehabettin ve Ali isyanı (1912- Bitlis)
13. Koşgari isyanı (1920- Koşgiri)
B. CUMHURİYET DÖNEMİ AYAKLANMALARI:
1. Nasturi isyanı (1924- Hakkari)
2. Jilyan isyanı (1926- Siirt)
3. Şeyh Sait isyanı (1925- Bingöl-Muş-Diyarbakır)
4. Seit Taha ve Seit Abdullah isyanı (1925-Şemdinli)
5. Reşkotan ve Reman isyanı (1925- Diyarbakır)
6. Eruh'lu Yakup Ağa ve oğulları (1926-Pervani)
7. Güyan isyanı (1926-Siirt)
8. Haco isyanı (1926- Nusaybin)
9. I. Ağrı isyanı (1926)
10. Koçuşağı isyanı (1926- Silvan)
11. Hakkari- Beytüşşebab isyanı (1926)
12. Mutki isyanı (1927- Bitlis)
13. II. Ağrı isyanı
14. Biçar harekatı (1927- Silvan)
15. Zilanlı Resul Ağa isyanı (1929- Eruh)
16. Zeylan isyanı (1930- Van)
17. Tutaklı Ali Can isyanı (1930- Tutak-Bulanık-Hınıs)
18. Oramar isyanı (1930- Van)
19. III. Ağrı harekatı (1930)
20. Buban aşireti isyanı (1934- Bitlis)
21. Abdurrahman isyanı (1935-Siirt)
22. Abdulkuddüs isyanı (1935-Siirt)
23. Sason isyanı (1935-Siirt)
24. Dersim isyanı (1937-Tunceli)
25. PKK terörü (1984-1999)
C. KURULUP DOĞILMIŞ KÜRT ÖRGÜTLER :
MARKSİST VE LENİNİST ÖRGÜTLER:
- Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO)
- Devrimci Demokratik Kültür Dernekleri (DDKD)
- Devrimci Halk Kültür Dernekleri (DHKD)
- Anti Sömürgeci Demokratik Kültür Derneği (ASDK-DER)
DİĞER ÖRGÜTLER :
- Türkiye Kürdistan Demokratik Partisi (TKDP)
- Kürdistan Öncü İşçi Partisi (KÖİP-PPKK)
- Türkiye Kürdistan Sosyalist Partisi ( TKSP)
- Rizgari Örgütü
- Ala Rizgari Örgütü
- Kawa Örgütü
- Kürdistan Ulusal Kurtuluşçuları Örgütü (KUK)
- Kürdistan Sosyalist Harekatı (TSK)
- Kürdistan Sosyalist Birliği (Yekitiya Sosyalista Kürdistan – YSK)
- Tekoşin örgütü
- Kürdistan Kurtuluş Harekatı (TEVGER)
- Kürdistan İşçi Partisi (Partiye Karkaren (işçi) Kürdistan /PKK)
ÖĞRENCİ CEMİYETLERİ:
- Kürt Teali Cemiyeti
- Kürt İstiklal Cemiyeti
- İstanbul Kürt Talebe Cemiyeti
D. BÖLGEDEKİ DİĞER KÜRT HAREKETLERİ :
IRAK:
- Irak Kürdistan Demokratik Partisi ( IKDP)
- Kürdistan Yurtseverler Birliği ( PUK- YNK-KYB)
- Kürdistan Özgürlük Partisi (PÜK)
İRAN:
- İran Kürdistan Demokratik Partisi ( İKDP)
- Kürt İşçileri Devrimci Örgütü ( KOMALA)
SURİYE:
- Kürt Sosyalist Partisi
- Suriye Komünist Partisi
Showing posts with label Kurt. Show all posts
Showing posts with label Kurt. Show all posts
Wednesday, 16 December 2009
İsmet paşanın kürdistan gezisi
Lozan görüşmeleri sırasında, "Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Türkler'in olduğu kadar Kürtler'in de hükümetidir. Çünkü Kürtler'in gerçek meşru temsilcileri milletvekilleri Millet Meclisi'ne girmiştir ve Türkler'in temsilcileriyle aynı ölçüde ülkenin hükümetine ve yönetimine katılmaktadır" diyen İsmet Paşa; aynı görüşmelerde -Kürddağı Kürtleri'nin 1922'de Ankara'daki Meclis'e verdikleri Mutalebat'ı kastederek-, "Güneydeki Kürt halkı pek az bir süre önce Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne başvurarak 1918 Mütarekesi'nden sonra işgal edilen ülkelerin Türkiye'ye geri verilmesini sağlamak bakımından sarsılmaz kararlarını bildirmişlerdir" diyen İsmet Paşa; "Kürtler, Milli Mücadele'nin devamınca canla-başla beraberlik gösterdiler; Lozan Muahedesi yapılırken de Kürtler vatansever olarak Türklerle beraber bulunmuşlardır. Hatta biz Lozan'daki konuşmalarımızda milli davalarımızı (biz Türkler ve Kürtler) diye bir millet olarak müdafaa ettik ve kabul ettirdik" diyen İsmet Paşa; 1925 Kürt İsyanı'ınn bastırılmasından sonra Başvekil sıfatıyla şu ırkçı söylemle ortaya çıkacaktır:
"... Milliyet yegâne vasıta-i iltisakımızdır (milliyetçilik tek birleştiricimizdir M.B). Diğer anâsır (unsurlar) Türk ekseriyeti (çoğunluğu) karşısında hâiz-i tesir (etkileme gücüne sahip) değildir. Vazifemiz, Türk vatanı içinde bulunanları behemahal Türk yapmaktır. Türklere ve Türkçülüğe muhalefet edecek anâsırı kesip atacağız. Vatana hizmet edeceklerde arayacağımız evsaf (nitelikler) herşeyden evvel o adamın Türk ve Türkçü olmasıdır." (Vakit gaz. 27 Nisan 1925. İsmet Paşa'nın bu tür ırkçı söylemleri ve uygulamaları konusunda bkz. Dr. Naci Kutlay: İsmet Paşa'da Dönemsel Irkçı Anlayışlar, Özgür Politika, 9-12 Kasım 2003).
Aynı İsmet Paşa, 1926'da Başbakanken, sürgündeki Kürt aydınlarının bugüne de ışık tutacak çok önemli bir muhtıra-mektubuna muhatap olmuştu. Kürt aydınları, Lozan görüşmelerinde Kürtler'e dönük birçok vaadlerde bulunan, Lozan Antlaşması'nı imzalayan, 1925 İsyanı üzerine Başbakanlığa getirilen Kürt kökenli İsmet Paşa'yı, yürütmenin başı olarak muhatap almışlardı.
Kürt aydınları, bu son derece önemli deklerasyonun sonunda şöyle diyorlardı: "Eğer genç Türkiye Cumhuriyeti ve muhterem yöneticileri, Türk ve Kürtler'in birarada yaşamasını gerçekten istiyor ve Kürtlüğün kuvvet ve kudretinden yararlanmayı ve Kürtlükten çok Türklüğün varlığını sağlamlaştırmak ve en azmdan Kürt milletini kazanmayı hedefliyorsa, tek çözüm yolu ve ilaç 20. yüzyıl uygarlığının ulus ve özgürlük prensiplerine saygı ve uyma ile Kürtler'in yaşam hakkını kabullenmek ve bu suretle Avrupalılar'a, dost ve düşmana karşı olgunluğunu ve siyasi yeterliliğini göstermektir... Aksi takdirde, mevcut politikanın ve durumun devam ettirilmesinde ısrar edilirse, Kürdistan veya Şarki Anadolu kıtası büyük bir kin ve kırgınlık yuvasına dönecektir." (M.Bayrak: Kürtler ve Ulusal-Demokratik Mücadeleleri, Özge yay. Ank .1993, s. 498)
1925'te zamansız patlak veren Kürt isyanını bastıran İsmet Paşa yürütmeli Kemalist yönetim, zafer sarhoşluğuyla "Kürt kimliğini zor yöntemleriyle yokederek çözme" esasına dayanan Şark Islahat Planı'nı 1925 Eylülünde yürürlüğe koyar. Kürt aydınlarının, 1926 Mayısında Ankara'ya ulaşan deklerasyonu görmezlikten gelinir. Ancak aynı yıl Ağrı İsyanı'nın başlaması ve 1927'de Kürt Özgürlük Örgütü (Hoybun)nün kurulması; Ankara Hükümeti'ni 1928'de bir Af çıkarmaya zorlar. Ancak bu, gerçek bir af olmaktan çok, bir savaş taktiği olarak çıkarılmış bir aftır. Nitekim bu isyanın da ateş ve kanla bastırılmasından sonra, Cumhuriyet'in 10. yılı dolayısıyla çıkarılan Genel Aftan Kürtler yararlandırılmaz.
Öte yandan, 1925'ten buyana Başbakanlığı elinde tutan İsmet Paşa, Şark Islahat Planı'nın 10 yıllık sonuçlarını incelemek amacıyla 1935 yılında Doğu, Güneydoğu ve Karadeniz bölgelerini kapsayan bir gezi yapar ve gezinin sonunda 21 Ağustos 1935 tarihli "Kürt Raporu"nu hazırlar.
Sözkonusu gezinin ana nedenlerinden biri de, "son çıban" olarak görülen Dersim sorununun çözümüdür. Gezinin tanıklarından olup Dersim üstüne iki ayrı kitap yazan Naşit (Hakkı) Uluğ, İsmet Paşa'nm gezisine ve "Şark Seyahati Raporu" olarak adlandırdığı Kürt Raporu'na ilişkin olarak şunları söylüyor:
"İnönü, üç yıl önce (1935), bir Doğu seyahati yapmıştı. Doğu illerimizde büyük imar ve temdin (uygarlaştırma M.B.) hareketinin hızlanıp programlaşmasına esas olan bu kutlu gezide, büyük devlet adamı Dersim muhitini de gördü. (...) Türk inkılabının tarihe intikal edecek büyük vesikalarından bir belli başlısı mahiyetinde olan İnönü'nün (Şark Seyahati Raporu) Dersim'in de temdin ve iman esaslarını tesbit eden bir eserdir. İnönü, Doğu'dan dönünce, bu memleketşümul (tüm ühkeyi kapsayan) kararlarını tatbik için liyakatinden emin olduğu vatan çocuklarına vazifeler verdi: Kâzım Orbay ve Abdullah Alpdoğan, Dersim'i baştan başa dolaşmak ve verilen direktiflere göre Dersim'in medeniyete açılması için lâzım gelen tekliflerle Başbakanın önüne gelmek vazifesini aldılar. İki Komutan Doğu'ya gittiler, Birinci Genel Müfettişle görüştüler, Dersim'i gezdiler, halkı dinlediler, araziyi kasabaları, köyleri, yolları yeni baştan etüd ettiler; dönüp geldiler ve İnönü'ye mütalealarını (görüş ve düşüncelerini) arzettiler.
Bunun üzerine verilen karar hulasaten şu oldu:
Dersim'de bir vilayet kurulacaktır, Vali aynı zamanda bu Vilayetin Komutanı olacaktır.Dersim ve muhiti (çevresi) bir Genel Müfettişliğe bağlanacak ve bu Vali ve Komutan aynı zamanda Genel Müfettiş olacaktır. Dersim imar ve temdin edilecektir. (...)
Hükümetin teklif ettiği bu esaslar, Büyük Millet Meclisi'nce kabul edilerek Tunceli Kanunları derhal tetbik mevkiine (uygulamaya) kondu.
Dördüncü Genel Müfettişlik ve Tunceli Vali ve Komutanlığı vazifesi Korgeneral Abdullah Alpdoğan'a verildi (1936)." (Naşit Uluğ: Tunceli Medeniyete Açılıyor, Cumhuriyet Matb. İst.1939, s. 151-152)
Halk arasında "Dersim kasabı" olarak adlandırılan General Alpdoğan'ın uygulamaları şimdiye kadar birçok anı kitabında yerini almış bulunuyor.
İsmet Paşa'nın 1935 yılında Başbakan sıfatıyla Kürdistan'a yaptığı inceleme gezisini değerlendirmek amacıyla, o tarihlerde yurtdışında bulunan Elektrik Mühendisi Muşlu Hilmi Yıldırım, "Kürdistan'da Yirminci Asırda Türklerin Medeniyeti/ Gaziya Welati Kurdan" başlığıyla bir cevabi broşür yayımlar.
Adı geçen Kürt aydını, "Türkiye Başvekili İsmet Paşa Hazretlerinin Kürdistan'a Seyahati" başlıklı giriş bölümünde şöyle diyor: "14.6.1935 tarihinde Kürdistan'ın hukuku için Türkiye Başvekili İsmet Paşa hazretlerine yazdığım mektup üzerine Başvekil Kürdistan vilayetlerini ziyaret etmek için seyahate çıkmış ve Kürdistan ahalisinin gözünü boyamak için bazı siyasi nasihatlarda bulunuyormuş..."
Kuşkusuz İsmet Paşa'nın Kürdistan gezisi, salt Hilmi Yıldırım'ın bir mektubuna indirgenemez. Tersine, bu gezinin genelde Kürt sorunu, özelde Dersim sorununun çözümü(!) için gerçekleştirildiği ortadadır.
Hilmi Yıldırım, basım yeri ve tarihi bilinmeyen, ancak tsmet Paşa'nın gezisinden hemen sonra yayımlandığı anlaşılan Broşüründe; 26.10.1935 tarihinde gönderdiği mektubun da 30.11.1935 tarihli Köroğlu gazetesinde tekzip edildiğini söylüyor ki, bu da Broşürün yayın tarihi konusunda yaklaşık bir fikir verebiliyor.
Kendisini "Kürdistan fedaisi" olarak tanıtan Elektrik Mühendisi Muşlu Hilmi Yıldırım, kuşuksuz cevabi-broşürünü İsmet Paşa'nın gezisi ve basına yansıyan kimi sözlerine dayandırmaktadır, ancak onun hazırladığı Kürt Raporu'ndan habersizdir.
İşte, "Kürt siyasetinin temellerini atan kişi" olarak sunulan İsmet Paşa'nın sözkonusu Kürt Raporu, ilk kez gazeteci Saygı Öztürk tarafından özetlenerek ve ara başlıklarla beslenerek 7-10 Eylül 1992 tarihleri arasında Hürriyet gazetesinde yayımlandı.
Sözkonusu Kürt Raporu, Kürt sorununun çözümünün nasıl çıkmaza sokulduğunu gösteren önemli ve belirleyici bir belge olarak ortadadır.
Bu yazı, Mehmet Bayrak'in Kürdoloji Belgeleri adlı kitabından alınmıştır.
"... Milliyet yegâne vasıta-i iltisakımızdır (milliyetçilik tek birleştiricimizdir M.B). Diğer anâsır (unsurlar) Türk ekseriyeti (çoğunluğu) karşısında hâiz-i tesir (etkileme gücüne sahip) değildir. Vazifemiz, Türk vatanı içinde bulunanları behemahal Türk yapmaktır. Türklere ve Türkçülüğe muhalefet edecek anâsırı kesip atacağız. Vatana hizmet edeceklerde arayacağımız evsaf (nitelikler) herşeyden evvel o adamın Türk ve Türkçü olmasıdır." (Vakit gaz. 27 Nisan 1925. İsmet Paşa'nın bu tür ırkçı söylemleri ve uygulamaları konusunda bkz. Dr. Naci Kutlay: İsmet Paşa'da Dönemsel Irkçı Anlayışlar, Özgür Politika, 9-12 Kasım 2003).
Aynı İsmet Paşa, 1926'da Başbakanken, sürgündeki Kürt aydınlarının bugüne de ışık tutacak çok önemli bir muhtıra-mektubuna muhatap olmuştu. Kürt aydınları, Lozan görüşmelerinde Kürtler'e dönük birçok vaadlerde bulunan, Lozan Antlaşması'nı imzalayan, 1925 İsyanı üzerine Başbakanlığa getirilen Kürt kökenli İsmet Paşa'yı, yürütmenin başı olarak muhatap almışlardı.
Kürt aydınları, bu son derece önemli deklerasyonun sonunda şöyle diyorlardı: "Eğer genç Türkiye Cumhuriyeti ve muhterem yöneticileri, Türk ve Kürtler'in birarada yaşamasını gerçekten istiyor ve Kürtlüğün kuvvet ve kudretinden yararlanmayı ve Kürtlükten çok Türklüğün varlığını sağlamlaştırmak ve en azmdan Kürt milletini kazanmayı hedefliyorsa, tek çözüm yolu ve ilaç 20. yüzyıl uygarlığının ulus ve özgürlük prensiplerine saygı ve uyma ile Kürtler'in yaşam hakkını kabullenmek ve bu suretle Avrupalılar'a, dost ve düşmana karşı olgunluğunu ve siyasi yeterliliğini göstermektir... Aksi takdirde, mevcut politikanın ve durumun devam ettirilmesinde ısrar edilirse, Kürdistan veya Şarki Anadolu kıtası büyük bir kin ve kırgınlık yuvasına dönecektir." (M.Bayrak: Kürtler ve Ulusal-Demokratik Mücadeleleri, Özge yay. Ank .1993, s. 498)
1925'te zamansız patlak veren Kürt isyanını bastıran İsmet Paşa yürütmeli Kemalist yönetim, zafer sarhoşluğuyla "Kürt kimliğini zor yöntemleriyle yokederek çözme" esasına dayanan Şark Islahat Planı'nı 1925 Eylülünde yürürlüğe koyar. Kürt aydınlarının, 1926 Mayısında Ankara'ya ulaşan deklerasyonu görmezlikten gelinir. Ancak aynı yıl Ağrı İsyanı'nın başlaması ve 1927'de Kürt Özgürlük Örgütü (Hoybun)nün kurulması; Ankara Hükümeti'ni 1928'de bir Af çıkarmaya zorlar. Ancak bu, gerçek bir af olmaktan çok, bir savaş taktiği olarak çıkarılmış bir aftır. Nitekim bu isyanın da ateş ve kanla bastırılmasından sonra, Cumhuriyet'in 10. yılı dolayısıyla çıkarılan Genel Aftan Kürtler yararlandırılmaz.
Öte yandan, 1925'ten buyana Başbakanlığı elinde tutan İsmet Paşa, Şark Islahat Planı'nın 10 yıllık sonuçlarını incelemek amacıyla 1935 yılında Doğu, Güneydoğu ve Karadeniz bölgelerini kapsayan bir gezi yapar ve gezinin sonunda 21 Ağustos 1935 tarihli "Kürt Raporu"nu hazırlar.
Sözkonusu gezinin ana nedenlerinden biri de, "son çıban" olarak görülen Dersim sorununun çözümüdür. Gezinin tanıklarından olup Dersim üstüne iki ayrı kitap yazan Naşit (Hakkı) Uluğ, İsmet Paşa'nm gezisine ve "Şark Seyahati Raporu" olarak adlandırdığı Kürt Raporu'na ilişkin olarak şunları söylüyor:
"İnönü, üç yıl önce (1935), bir Doğu seyahati yapmıştı. Doğu illerimizde büyük imar ve temdin (uygarlaştırma M.B.) hareketinin hızlanıp programlaşmasına esas olan bu kutlu gezide, büyük devlet adamı Dersim muhitini de gördü. (...) Türk inkılabının tarihe intikal edecek büyük vesikalarından bir belli başlısı mahiyetinde olan İnönü'nün (Şark Seyahati Raporu) Dersim'in de temdin ve iman esaslarını tesbit eden bir eserdir. İnönü, Doğu'dan dönünce, bu memleketşümul (tüm ühkeyi kapsayan) kararlarını tatbik için liyakatinden emin olduğu vatan çocuklarına vazifeler verdi: Kâzım Orbay ve Abdullah Alpdoğan, Dersim'i baştan başa dolaşmak ve verilen direktiflere göre Dersim'in medeniyete açılması için lâzım gelen tekliflerle Başbakanın önüne gelmek vazifesini aldılar. İki Komutan Doğu'ya gittiler, Birinci Genel Müfettişle görüştüler, Dersim'i gezdiler, halkı dinlediler, araziyi kasabaları, köyleri, yolları yeni baştan etüd ettiler; dönüp geldiler ve İnönü'ye mütalealarını (görüş ve düşüncelerini) arzettiler.
Bunun üzerine verilen karar hulasaten şu oldu:
Dersim'de bir vilayet kurulacaktır, Vali aynı zamanda bu Vilayetin Komutanı olacaktır.Dersim ve muhiti (çevresi) bir Genel Müfettişliğe bağlanacak ve bu Vali ve Komutan aynı zamanda Genel Müfettiş olacaktır. Dersim imar ve temdin edilecektir. (...)
Hükümetin teklif ettiği bu esaslar, Büyük Millet Meclisi'nce kabul edilerek Tunceli Kanunları derhal tetbik mevkiine (uygulamaya) kondu.
Dördüncü Genel Müfettişlik ve Tunceli Vali ve Komutanlığı vazifesi Korgeneral Abdullah Alpdoğan'a verildi (1936)." (Naşit Uluğ: Tunceli Medeniyete Açılıyor, Cumhuriyet Matb. İst.1939, s. 151-152)
Halk arasında "Dersim kasabı" olarak adlandırılan General Alpdoğan'ın uygulamaları şimdiye kadar birçok anı kitabında yerini almış bulunuyor.
İsmet Paşa'nın 1935 yılında Başbakan sıfatıyla Kürdistan'a yaptığı inceleme gezisini değerlendirmek amacıyla, o tarihlerde yurtdışında bulunan Elektrik Mühendisi Muşlu Hilmi Yıldırım, "Kürdistan'da Yirminci Asırda Türklerin Medeniyeti/ Gaziya Welati Kurdan" başlığıyla bir cevabi broşür yayımlar.
Adı geçen Kürt aydını, "Türkiye Başvekili İsmet Paşa Hazretlerinin Kürdistan'a Seyahati" başlıklı giriş bölümünde şöyle diyor: "14.6.1935 tarihinde Kürdistan'ın hukuku için Türkiye Başvekili İsmet Paşa hazretlerine yazdığım mektup üzerine Başvekil Kürdistan vilayetlerini ziyaret etmek için seyahate çıkmış ve Kürdistan ahalisinin gözünü boyamak için bazı siyasi nasihatlarda bulunuyormuş..."
Kuşkusuz İsmet Paşa'nın Kürdistan gezisi, salt Hilmi Yıldırım'ın bir mektubuna indirgenemez. Tersine, bu gezinin genelde Kürt sorunu, özelde Dersim sorununun çözümü(!) için gerçekleştirildiği ortadadır.
Hilmi Yıldırım, basım yeri ve tarihi bilinmeyen, ancak tsmet Paşa'nın gezisinden hemen sonra yayımlandığı anlaşılan Broşüründe; 26.10.1935 tarihinde gönderdiği mektubun da 30.11.1935 tarihli Köroğlu gazetesinde tekzip edildiğini söylüyor ki, bu da Broşürün yayın tarihi konusunda yaklaşık bir fikir verebiliyor.
Kendisini "Kürdistan fedaisi" olarak tanıtan Elektrik Mühendisi Muşlu Hilmi Yıldırım, kuşuksuz cevabi-broşürünü İsmet Paşa'nın gezisi ve basına yansıyan kimi sözlerine dayandırmaktadır, ancak onun hazırladığı Kürt Raporu'ndan habersizdir.
İşte, "Kürt siyasetinin temellerini atan kişi" olarak sunulan İsmet Paşa'nın sözkonusu Kürt Raporu, ilk kez gazeteci Saygı Öztürk tarafından özetlenerek ve ara başlıklarla beslenerek 7-10 Eylül 1992 tarihleri arasında Hürriyet gazetesinde yayımlandı.
Sözkonusu Kürt Raporu, Kürt sorununun çözümünün nasıl çıkmaza sokulduğunu gösteren önemli ve belirleyici bir belge olarak ortadadır.
Bu yazı, Mehmet Bayrak'in Kürdoloji Belgeleri adlı kitabından alınmıştır.
Osmanlı’da İlk Yasal Kürt Cemiyeti Kuruldu [1900]

1514’te Çaldıran Savaşı ile büyük bir kısmı Osmanlı İmparatorluğu’nun eline geçen Kürdistan coğrafyası, 1639’da Osmanlılar ile Safeviler arasında imzalanan Kasr-ı Şirin ile ikiye bölünmüştü.Idrîsê Bedlîsî, Mehemed Paşayê Bekrî (Bıyıklı Mehmed Paşa), Şerefxan ve Bedirxan gibi beyler tarafından Kürdistan eyaletinde yönetilen Kürtler, Osmanlı’nın yıkılışına doğru çeşitli siyasî örgütlemelere gittiler ve Osmanlı’daki diğer halklar gibi bağımsızlık istemlerinde bulundular. Bu istemlerini resmî örgütlerle duyuran Kürt halkının Osmanlı’daki ilk yasal örgütü, 1900 yılında İstanbul’da kurulan Kürdistan Azm-i Kavî Cemiyeti‘dir. Cemiyetin kurucusu Diyarbekirli Fikri Efendi, en aktif üyesi ise 1910 yılında kurulan ve Kürt çocuklarının gittiği Meşrutiyet Mektebî’nin müdürü Kürdizade Ahmed Ramiz’dir.
Kürdistan’da kurulan ilk cemiyet ise 1908 yılı Mayıs ayında Diyarbekir’de kurulan Osmanlı Kürt İttihat ve Terakki Cemiyeti’ydi. Bu cemiyetin, 21 Mayıs 1889’da II. Abdülhamit’e karşı gizli olarak kurulan ve o tarihlerde Türkçülerin eline geçmiş olan Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti’nden ayrılmış Kürtler tarafından kurulduğu ve kısa bir süre sonra kapatıldığı bilinmektedir.
19 Eylül 1908’de, İstanbul’da Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti kurulmuştu. Cemiyetin başkanlığına ömür boyu başkan kalmak üzere büyük Kürt lideri Şêx Ubeydullahê Nehrî’nin oğlu ve onunla birlikte isyanda bulunmuş olan Seyid Abdülkadir seçilir. 1910 yılında Kürtçe eğitim ve kitaplarla ilgilenmek üzere Kürt Neşr-i Maarif Cemiyeti, 1912 yılında ise İstanbul’daki öğrencileri bir araya getiren ve Ömer Cemil Paşa’nın yönettiği, Hêvî Kürt Talebe Cemiyeti kurulur. Aynı yıl Mela Xidir (Molla Hıdır) Amerika’da yaşayan Kürt toplumu tarafından desteklenen Kürdistan Muhibban Cemiyeti‘ni kurar. Bu cemiyetin genel sekreterliğine Kürt vatanseverliğinin yılmaz savunucularından Nuri Dersimi getirilir. Kendisi Türk olan Filozof Rıza Tevfik ise bu derneğin üyelerinden biridir.
Sadî Korê Paloyî (Palulu Kör Abdullah Sadi) tarafından Caddebostan’daki merkezinde faaliyet gösteren Kürdistan Teşrik-i Mesai Cemiyeti ise 1912’de kurulmuştur (Bazı kaynaklarda bu tarih sehven 1921 olarak yazılmıştır). Cemiyet, daha sonra Hêvî Kürt Talebe Cemiyeti ile birleşerek kendisini fesheder ve Kürt İrşat ve İrtika Cemiyeti‘nin kurulmasına katkıda bulunur. Bu örgütün en büyük destekçisi Seyit Abdülkadir, genel başkan yardımcısı ise Serbestî gazetesi sahibi dönemin entelektüellerinden Mewlanzade Rifat Bey’dir. Bu derneğin tüzüğünde en dikkat çeken şey derneğin hiçbir siyasi faaliyette bulunmayacağı ve siyasi hiçbir fikrin güdümüne girmeyeceğini beyan etmesidir.
17 Aralık 1918’de başkanlığına Seyid Abdülkadir’in, genel sekreterliğine Hüseyin Şükrü Bey’in, yönetim kuruluna da Dr. Şükrü Sekban, Muhittin Namî, Babanzade Hikmet Bey ile Aziz Bey’in atandığı Kürdistan Teali Cemiyeti kurulur. Bu cemiyetin kapatılmasına 11 Ekim 1920’de Osmanlı yönetimi karar vermişse de cemiyet, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu güne kadar faaliyetlerine aralıksız devam eder; nitekim Kürdistan Teali Cemiyeti, ‘zararlı cemiyetler’ listesinde en başta olacaktır. Jîn dergisi bu cemiyetin yayın organıdır, son dönemde ortaya çıkan bazı belgeler bu cemiyetin İstanbul’da 15.000, Bitlis’te 34.000 üyesinin bulunduğunu gösterir. Bu dernek aynı kadro tarafından ve aynı zamanda kurulan Kürdistan Cemiyeti ile organik bağından dolayı aynı dernek olarak görülür. 1919′da Kürdistan Teali Cemiyeti’nden kopan bir grup tarafından kurulan Kürd Teşkilat-ı İçtimaiye‘nin başkanlığına da Emin Ali Bedirxan getirilir. Bu cemiyetin önde gelenleri Şükrü Baban, Fuad Baban, Hikmet Baban, Dr. Abdullah Cevdet, Dr. Şükrü Sekban, Bitlisli Kemal Fevzi, Ekrem Cemil Paşa, Kerküklü Necmettin Hüseyin, Mewlanzade Rifat ve Memduh Selim Bey’lerdir.
Memduh Selim Bey’in öncülüğünde 1919 Ağustos’unda Kürt aydınları Kürt Millet Fırkası (Ulusal Kürt Partisi) adıyla bir parti kurarlar. Kürtlerin kurduğu ilk ve Kürt ismini kullanmış tek siyasi partisi olan Kürt Millet Fırkası’nın ilk genel başkanı Kerküklü Necmettin Hüseyin’dir. Bitlisli Kemal Fevzi, Babanzade Aziz ve Memduh Selim Bey derneğin en aktif kurmaylarıdırlar. Parti, varlığını 1927′deki Xoybûn kongresine kadar sürdürmüştür.
Kürt kadınlarının İstanbul’da kurduğu ve kuruculuğunu Kürt Mustafa Paşa Yamulkî’nin kızı Dr. Encum Yamulkî’nin yaptığı Kürd Tealî Nîsvan Cemiyeti, Mayıs 1919’da kurulur ve 20 Haziran 1919’da okutulan bir mevlit ile faaliyetlerine başlar.
1919′da Diyarbekir ve Urfa’da kurulan Kürt Klubü ise Türkler ve diğer halklarla birlikte bir kurtuluş savaşı önermekte ve Türk İttihatçılarla ortak hareket etmekteydi. Diyarbekir’de Pirinççizade Fevzi Bey, Urfa’da ise Şeyh Savfet (Yetkin) bu örgütün önemli isimlerindendi ve her ikisi de Osmanlı’nın son, Türkiye Cumhuriyeti’nin de ilk dönemlerinde mebus olarak görev yapmışlardı. Urfalı Şeyh Savfet, 52 arkadaşıyla birlikte Hilafetin kaldırılmasını talep etmiş ve Bediüzzaman Said-i Kurdi (Nursî) ile birlikte Dar-ul Hİkmet-il İslamiye adlı akademide görev yapmıştı.
1919 yılında kurulan bir diğer dernek ise Kürt Tamim-i Maarif ve Neşriyat Cemiyeti‘dir. Kürt Teali Cemiyeti’nin kültürel amaçlı yan örgütü olduğu sanılan bu örgütün dernek başkanı Müküslü Hamza’dır. Derneğin en önemli etkinliklerinden biri, Ehmedê Xani’nin Mem û Zîn adlı destanını ilk kez kitap olarak İstanbul’da yayınlamasıdır. Jîn dergisinin 6. sayısında cemiyetle ilgili şu habere rastlanmaktadır: “Kürt dili, tarihi ve coğrafyası ile ekonomi ve sosyolojisine ilişkin incelemelerde ve yayında bulunmak ve Kürdler arasında çağdaş bilimleri yaygınlaştırmak üzere, Kürt Tamim-i Neşr-i Maarif Cemiyeti adıyla bir bilim derneğinin kurulması hakkındaki hazırlıklar son bulmuştur.”
Subscribe to:
Posts (Atom)