Wednesday, 16 December 2009

Kürt Zengî’ler, Urfa’yı Fethetti [1144]

1197'ye tarihlendirilen Sincar Emîri Qudbeddin Muhammed Bin Zengî'ye ait bir dirhem

Kürt Zengî’ler, Urfa’yı Fethetti [1144]
29 Ağustos 2007 KurdistanTime
Musul atabeyi ve Selçuklu Devleti içerisinde yetişmiş büyük komutanlardan olan Zengan Kürt aşiretinden İmadü’d-Din Zengî, Haçlıların kontrolündeki Urfa Kontluğu’nu, Hıristiyanlar arasındaki bir anlaşmazlık sırasında Ermenilerin yardımıyla 1144′te fethetti. Ticaret yollarının merkezinde olması ve dinsel öneminden dolayı Urfa’nın Haçlıların kontrolünden çıkması üzerine, Haçlılar Kürdistan’daki kalelerini kaybetmeye başladı. İkinci Haçlı Seferi’nin sebebi olan bu olaydan sonra Kürdistan’da Efrenciler olarak bilinen Haçlılar, sırasıyla Antakya, Herim, Famiye, Irka ve Cebele kalelerini de bu Müslüman Kürt devletine bırakmak zorunda kalacaklardı.Butras el-Bustani’nin* Büyük Kürt Emirleri’nden (Emirûl Ekrad-ı El Azam) olduğunu belirttiği İmadü’d-Din el-Zengî, 1127 yılında Musul Valisi olunca kendi egemenlik alanını oluşturmuş ve bir yıl sonra Şam’ı, Haçlıların elinden alarak İslam alemi içerisinde hatırı sayılır bir konuma yükselmişti. Aynı yıl, Mardin’e bağlı Hemlin, Muzer, Tell Muzer ve Cuslik kalelerini de alınca devletleşme yolunda iyi adımlar atmış ve bu kaleler için yeterince asker toplamıştı. Kısa bir sürede egemenlik alanını Orta ve Kuzey Kürdistan üzerinde genişleten Zengî, 1140′ta Diyarbekir ve çevresini topraklarına kattı. Hısn Keyfa’yı Artuklular’ın elinden alarak Siirt, Hizan, Batsiye, Matlis ve Dewmen’i ve Botan’ın sol kıyısındaki Tanzî’yi zaptetti. Birkaç ay içerisinde Kürt illerinin çoğuna kendi valilerini atadı ve vergileri düşürdüğünü ilan etti. Kürtler içerisinde büyük sempati kazanınca sırasıyla önemli Kürt merkezlerinden Ewrah (Eruh), Bahawha (Perwarî), Barho, Kingawar, Akr, Nirwa ve Hawşab (Xoşab) şehirlerini de topraklarına kattı. Elkî (Alıkî - Alkî - Elıkî) Kürt aşiretinin yardımları ve askerî desteğiyle Kürdistan’da önemli bir güç haline gelen İmadü’d-Din, 1141 yılında Amid ve Hani kalelerini kuşattı. Artukoğulları, elden bırakmak istemediği bu kaleler için büyük mücadele verip Harput Emîri Davud’tan yardım aldılarsa da Zengîler karşısında yenilgiye uğradılar.
İmadü’d-Din’in bu zaferi, Artukoğulları’nın artık Zengiler açısından bir tehlike teşkil etmemesi anlamına geldi ve nitekim o tarihten sonra Zengîler, daha çok teşkilatlanma üzerine yoğunlaştılar. Kürdistan’ın çeşitli yerlerine kurdukları medreseler ile Kürt sanat tarihi ve mimarîsi açısından önemli yapıtlar inşaa eden Zengîler, bir süre sonra Haçlıların kontrolündeki kalelere saldırmaya başladılar. 1144 yılında Esârib kalesinin kuşatılmasıyla başlayan bu süreç, kısa sürede Suruç ve Harran gibi önemli merkezleri de içine aldı. Nitekim, Xalfetî (Halfeti), Biradcık (Birecik) ve Urfa’yı elinde tutan Haçlılar, onun kuşatması karşısında hiçbir şey yapamadılar ve Ermenilerin yardım etmesi üzerine şehri teslim ettiler. Birçok mimarî düzenlemeye gidilen Urfa’da, bu dönemde birçok kilise camiye çevrildi. Halen Urfa Ulu Camii ve Saat Kulesi bu yapıların ayakta kalanlarındandır.
Kürt kimliğinden çok İslam kimliği ile bilinen Zengîlerin kurucusu İmadü’d-Din, son seferini Beşnawî Kürtleri’nin egemenliğindeki Finik’e (Şırnak, Güçlükonak) yaptı. Burada bir muhafız tarafından öldürülünce, Zengîlerin egemenlik alanı oğulları Nureddîn Mehmûd ve Seyfeddîn Gazî arasında bölündü. Nureddin Mehmûd, batıda kalan egemenlik alanını Halep’ten yönetirken, Seyfeddîn Gazî, El-Cezîre’ye hakim oldu ve Musul’u başkent ilan etti. Seyfeddîn Gazî’nin 1148′de ölmesi üzerine ağabeyi Kudbeddîn idarenin başına geçti ve Nureddîn Mahmud ile birlikte davranarak Haçlılar’dan sırasıyla Antakya, Herim, Famiye, Irka ve Cebele kalelerini aldı. Bu sırada Nûreddîn Mehmûd’un ordusunda Haçlılar karşısında büyük zaferler elde eden Şêrkûh ve yeğeni Selahaddin ise dikkat çekiyordu. Başarılarından dolayı Mısır’a gönderilen ve 1171′de Fatımîlere, Mehmûd’un emriyle son veren bu iki Kürt, ilerde Eyyübîler Devleti’nin kurucuları olacak ve aynı zamanda Zengî hakimiyetine de son verecekti.

Kısa bir süre sonra Kutbeddin de ölünce oğulları arasında anlaşmazlık çıktı. Duruma el koyan Nûreddîn Mehmûd, II. Seyfeddîn’e Musul’u, II. İmadeddin’e de yine bir Kürt bölgesi olan Sincar’ı verdi; geriye kalan Nusaybin ve Habur’u ise kendi topraklarına kattı. Bununla da yetinmeyerek Anadolu’ya doğru yaklaştı ve Türk hükümdarı II. Kılıçarslan’ın elindeki bazı yerleri aldı. Bu esnada Bağdat’ta bulunan Abbasî halifesi, Nureddîn Mehmûd’un Musul, El-Cezire, Hewlêra (Erbil), Xilat (Ahlat), Suriye, Mısır ve Konya hükümdarlığını tasdik ettiğini bildirdi. Fakat çok geçmeden 1174′te NureddÎn Mehmûd, Şam’da vefat etti. Bu sırada Mehmûd’un kurmayları tarafından tahta geçirilen 11 yaşındaki oğlu Melik-üs Salih İsmail, babasının topraklarının neredeyse tümünü Selahaddin-i Eyyûbî’ye kaptırdı. Bu sırada II. Seyfeddîn, anlaşmazlık öncesi kendisinin yönetiminde bulunan Harran, Nusaybin, Urfa, Habur ve Suruç gibi şehirleri geri aldı. Önceleri, Dımaşk (Şam) emirlerinin davetine uymadıysa da Selahaddin’in Şam ve çevresini yönetimine katması üzerine 1176′da Selâhaddin üzerine sefere çıktı ve yapılan savaşı kaybederek kısa bir süre sonra öldü. Bu tarihten sonra varisler tarafından bir türlü bölüşülemeyen devlet yıkılma sürecine girdi ve 1223′te Nasıreddîn Mehmûd’un ölmesi ile son kale olan Musul’daki egemenlik de sona ermiş oldu.
Günümüzde de varlıklarını sürdüren Kürt Zengan Aşireti’nin kurmuş olduğu devletlerden Zengî Hükümdarlığı, yönetim ve hakimiyet alanında baskın oranda Kürtlerin olması açısından Kürt devleti olmasına rağmen, dönemindeki bütün hükümdarlıklar gibi resmi dil olarak Arapça’yı kullanmışlardı. Daha çok Kürdistan’da imara yönelik çalışmalarıyla iz bırakan Zengîler döneminde, Kürt mimarîsi ve sanat tarihi adına şu yapıtlar dikkat çekmektedir: El-Atika Medresesi, Musul Ulu Camii (Cami-i Nûri) Dımaşk İç Kalesi, Bab-ül Ferec, Dâr-ül-Adl, Dâr-ül-Hadîs, Mâristan, Medrest-ül-İzziyye, Medreset-ül-Nûriyye, Kâhiriyye, Musul’daki Pirra Köprüsü.
*Zengîlerin Kürt beyliği olduğuyla ilgili bilgiye İstanbul Millet Kütüphanesi’ne 2699 namarasıyla kayıtlı bulunan Batras El-Bustanî’nin, Dairetü’ül Maarif ve Huvel Kamusu’l Âlâm (Beyrut, 1878, Matbaatü’l Maarif IX. Cilt, Sayfa 277) adlı yapıtında rastlamaktayız. Türk devletleri içerisinde gösterilen ve bir tür vali olan “Atabeg” sözcüğünün kullanımından dolayı Türk kabul edilen Zengîler ile ilgili yaptığımız kaynak taramasında 1930′lardan önce yayınlanmış kaynakların hiçbirinde Zengîlerin Türklüğü ile ilgili bir vurgu yapılmadığını gördük. Avrupa menşeli kitapların bir kısmında İslam Prenslikleri içerisinde gösterilen Zengîler’in devamı olan Zengan (Zengîyan - Zengana) Kürt aşireti halen de bir merkezi Güney Kürdistan’da Kifri ve Klar çevresi olmak üzere büyük çoğunluğu Kirmanşah’ta yaşamaktadırlar. Nitekim Zengî sözcüğü ‘Zeng’li olmak’ anlamına gelir ve Zengan şehri, Doğu Kürdistan’da Senendej (Senê) yakınlarında bulunmaktadır ve halen burada hatırı sayılır bir Kürt nüfusu vardır. Zengan Kürt aşiretinin konfedere olmaması ve İran’da hüküm sürmüş olan Kürt hükümdarlığı Zend’ler ve onun atası olan Zend aşireti ile akrabalıkları da Kürt olan bu aşiretin geçmişte tek başına bir hükümdarlığının olduğunun göstergesi ile ilgili kanıları desteklemektedir. Geçmişte büyük çoğunluğu sunni müslüman olan bu aşiretin şimdilerde çoğunluğu Şiiliğe yakın olan Yezdanîliğin Yarisini mezhebindendir ve Güney Kurmancisi konuşmaktadırlar.

1 comment: