Wednesday, 16 December 2009
Jîn Dergisi Çıktı [Ekim 1918]
1918 yılının Ekim ayında İstanbul’da bir grup Kürt vatanseveri tarafından kurulan Jîn Dergisi, yayın hayatına başladı. Çıkış amacı Siverekli Hilmi’nin “Kürt Gençliğine Hitap” başlıklı yazısında “yüzyıllardan beri ihmal edilen Kürt halkının tarihsel yaşamına, ulusal haklarına, edebiyat ve sosyolojisine ilişkin yayında bulunmak” olarak belirtilen dergi toplam 25 sayı yayımlandı.
2 Ekim 1919’da çıkan son sayısından sonra hükümetin baskıları sonucu kapatılan derginin ilk 20 sayısını Kürt Teali Cemiyeti’nin kurucularından Müküslü Hamza, son 5 sayısını da Memduh Selim Bey yönetmiştir.
Kürtçe ve Osmanlıca olmak üzere iki dilde yayın yapan dergide Kürtçe’nin Soranî ve Kurmancî lehçeleri kullanılmaktaydı. Kürt Divan Edebiyatı’nın önemli şairlerinden Ehmedê Xanî ve Melayê Cizîrî gibi ustaların yanında Fecr-i Atî’nin önemli şairlerinden Piremerd (Süleyman Tevfiq) şiir ve şiir üzerine yazdıklarıyla katkı sunarken, Xelîl Xeyalî tarih, mitoloji, sosyoloji, dilbilim ve felsefe ile ilgili makaleler yayımlıyordu. Abdurrahman Rahmî, Kemal Fewzî, Ezîz Yamulkî, Lawê Reşîd, İhsan Nurî, Kamuran Alî Bedîrxan, Qadizade Mustafa Şewkî, Hıznîyê Dersimî, Minayê Cizirî, Qadizade Latîf Zahoyî ve Abdullah Cevdet’in içinde bulunduğu yazar kadrosundan Siverekli Hilmi, Kürt atasözleri ve deyimleri üzerine yaptığı çalışmalarla dikkat çekiyordu.
Toplam üç hikayenin yayımlandığı dergide dikkat çeken ilginçliklerden biri de Kemal Fewzî’nin “Altın Kaküllü Çocuk” adlı hikayesidir. Her yönüyle masal ve mitoloji arasında gidip gelen bu hikâyeyi Kemal Fewzî, Kürdistan’dan derlemiş ve daha sonra Türkçeye çevirerek hikâyeleştirerek yeniden yazmıştır. Kemal Fewzî bu hikayeyi yayınlamadan önce masallarla ilgili yaptığı çalışmaları aktarmış ve Kürt Masalları hakkında üç sayfalık bir yazı kaleme alarak Kürtler ve diğer ulusların mitolojilerinde ortak noktalar olduğunu vurgulamıştır. Özellikle Kürt ve Yunan halklarının masalları arasındaki kuvvetli bağ üzerinde duran Fewzî, “Yunanlılarda titanlar ne ise Kürt masallarındaki yedi başlı devler de odur” gibi bir yorumda bulunmaktadır. Fewzî, Kürt masallarıyla ilgili yazısında “Kürt masal ve efsanelerini bildiğim, toplayabildiğim kadar Jîn’in saygıdeğer sayfalarına ve mitoloji bilginlerinin gözleri önüne serip insaf ve incelemelerine sunacağım. İhtimal bu yazılarda, Diyarbekir’in güzel Kürt efsanelerini “Dede Korkut” masallarına uydurarak değiştiren nankör bir Diyarbekirli’nin de insafsızlığı meydana çıkacaktır.” diyerek Ziya Gökalp’i eleştirir.
Jîn Dergisi’nin Önemli Yazılarından
Jîn 1918’de yayımlanmaya başladığında çevredeki bütün halklar kadar Kürtler de savaş sonrası sıkıntılarla mücadele etmekteydi. Savaş sonrası dağılan, dağıtılan Kürtlerin mevcut durumları Jîn’de sürekli gündeme getiriliyordu. Jîn ilk sayısı savaş psikolojisini görmek açısından önemlidir. Dağınıklık, yoksulluk ve yoksunluktan şikayetin olduğu dergide, Kürt aydınları Amerika’ya övgülerde bulunurlar. Bir Kürt imzasıyla yayımlanan “Kürtler Uykuda Değil” başlıklı yazısında Dr. Abdullah Cevdet, Amerika Cumhurbaşkanı Thomas Woodrow Wilson’u takdir eder. Bunun sebebi elbette ki Wilson’un kendi adıyla bilinen ve savaşı noktalayan on dört maddelik ilkeleridir. Bu ilkelerden on ikincisi Osmanlı ile ilgilidir ve Kürtleri yakından ilgilendirir. Bu maddeye göre Osmanlı’nın Türk olan kısımlarının egemenliği sağlanacak, Türk olmayan ve Türklerin boyunduruğunda yaşayan halkların da özerk gelişimi için her türlü olanak verilecekti. Abdullah Cevdet yazısında şu cümlelere yer vermektedir: ”Waşington’un özgür ve yüce ruhu, Long Fellon’un merhameti ve duyarlı yüreği, Wilson’un bilgi ve uygulamasında taze ve ateşli bir hayat yaşatır. Jüpiter’e karşı Promete’nin diline koyduğumuz,”Yakacak ışığım senin göklerini / Her yanımdan hayat fışkırtacak” haykırışı Wilson’un dilinden, imparatorluk makamları ve göz kamaştırıcı büyükleri üzerine sıçrıyor.
Kürdler! böyle bir çağın böyle bir kıyametinde uyumak mümkün müdür? Ey Kürt uyan diye bağırmaya ben gerek görmem, çünkü eğer Kürtler uykuda, hala uykuda iseler, çoktan, pek çoktan ölmüşler demektir.
Kürt uyanıktır ve kendisini yüzyıllardan beri uykuya çağırmış ve kendileri de uykuya dalmış olan efendileri de uyandıracaktır.” (Sayı:1, Sayfa: 6)
Jîn’in ikinci sayısında bir yerde Wilson İlkeleri çözülmüştür ve artık ilk sayıda olduğu gibi savaşın etkilerine çok fazla yer verilmemektedir. Şefik Arwasî, dil sorununu gündeme getirerek, dil ve bilimin birlikte gelişeceğine vurgu yapmıştır. “Bilgi Herşeyden önce gelir” diyen Arwasî yazısının en can alıcı yerinde şöyle seslenir: ”Biz son derece yiğidiz; fakat yiğitliğimizi birbirimizi öldürmekle, birbirimize kötülük etmekle harcıyoruz. Ve biz son derece cömerdiz; ancak bu cömertliğimiz genel bir yarar ya da dinsel bir emir için değil de düğünlerde Çingeneler için, davalarda rüşvet için, tiyatrolarda oyuncular için ve bayramlarda ağalara ve şeyhlere alınan hediyeler içindir. Bütün bunların nedeni bilgisizliktir. Bunu bildikten sonra, bugünden itibaren bizim içinde her şeyden daha önemlisi bilimdir; onun yolu da okuma yazmadan geçer. O da ancak kendi dilimizle olur. Çünkü başka bir dili öğrenmek için bir ömür gereklidir. Ondan sonra ancak bilim dili öğrenilebilir.” (Sayı: 2, Sayfa:15)
Arvasi’nin yazısıyla paralel bir yazı da Jîn’in üçüncü sayısında yer alır. Şair ve yazar Abdurrahîm Rahmî başarının anahtarı olarak “birlik” olmayı önalana çıkarır. Rahmî’ye göre ulusların başarılı olmaları, sorunlarını çözmeleri için gerekli olan tek şey birliktir. Şöyle der Rahmî: ”Bütün uluslardan geri kalmış olan bizlerin de amacı odur ki iplik ve iplerden, sicim ve halatlardan akıl alıp birleşelim ve birlik olalım.” (Sayı: 3, Sayfa:14)
Abdurrahim Rahmî’nin çağrısı Jîn’in dördüncü sayısında yankı bulur. Mustafa Şewkî, ”Birlik” başlığıyla kaleme aldığı yazıda zamanın dar olduğunu belirterek, ” Çünkü vakit dardır ve düşman da gafletimizden yararlanmaktadır. Kurtuluşa ve iflah olmaya koşun (…) Pişmanlığın yararı olmayacaktır.” (Sayı: 4, Sayfa: 16)
Birlik konusu yazılarla Jîn’de dile getiriliyor, ancak derginin diğer sayılarına bakınca bunun zaman zaman tartışmalara dahi dönüştüğü göze çarpıyor. Fakat bu tartışmalarda kasıt ve karşılıklı duruş söz konusu değildir. Jîn’in beşinci sayısında yine Abdurrahim Rahmî “Ey nifak içindeki millet / sana beraberlik gerek” derken (Sayı: 5, Sayfa: 14), Jîn’in altıncı sayısında Kürdîzade Kemal Bey “Kürdlere: Bugünkü Görevlerimiz” başlığıyla yayımlanan yazısında “Umut, amaç, arzu Kürd gençliğini bir araya toplamak, cahillik belasını Kürdistan’dan defetmektir” diyerek gençlere sesleniyor. (Sayı: 6, Sayfa: 11)
Peki bu “birlik” nasıl sağlanacak? Elbette ki ortak dille. Jîn’in yedinci sayısında ateşli kimi yazı ve şiirler var. Ancak yedinci sayıda birliğin nasıl sağlanacağı, kültür ve dilin nasıl gelişeceği hakkında bir haber var. Bu, Kürt Tamim-i Neşr-i Maarif Cemiyeti’nin bir haberidir. Bu haber ve bu dergide konuyla ilgili çıkan yazılar bir yerde bu cemiyetin tüzüğü niteliğindedir. Jîn’de cemiyetin kurulması ile ilgili şu bilgiler verilmiştir: “Kürt dili, tarihi ve coğrafyası ile ekonomi ve sosyoloJîne ilişkin incelemelerde ve yayında bulunmak ve Kürdler arasında çağdaş bilimleri yaygınlaştırmak üzere, Kürt Tamim-i Neşr-i Maarif Cemiyeti adıyla bir bilim derneğinin kurulması hakkındaki hazırlıklar son bulmuştur.”
Cemiyet kuruluyor, faaliyetler başlıyor ve savaş koşullarının ağır yükü altında kalan Kürt halkından büyük feryatlar yükseliyor. Göç, Jîn’in sekiz ve dokuzuncu sayılarına adeta siniyor ve göçzede Kürtler, sorunlarının çözümü için mektuplar yazıyorlar, öneriler istiyorlar. Abdurahîm Rahmî bu çığlıkları şöyle dile getiriyor: ”Acaba hangi milleten olursa olsun, 120 haneli bir köyden 10 kişinin kaldığını başka bir milletin felaketli serüveninden okumak mümkün müdür? Bunlar ne oldu, niçin yok oldular?” (Sayı: 8, Sayfa: 6) Rahmî bunları söylerken Süleymaniyeli şair Mahmut Nejat “Bir Kürt Çocuğunun Duyguları” adlı şiirinde göçü şöyle dile getirir: ”Ah, ey yurt, ey gam meydanı ülke ki bulanmış kana / Ey yavrusunu kaybeden üzüntülü ana / Ah, hep sana gelmek, sana koşmaktı hayalim / Lakin beni kış bağladı, şimdi yok mecalim / Kavuşmadan ölsem, cesedim dağlara kalsın / Her akşam ve her seher yel ile vatan kokusunu alsın.” (Sayı: 8, Sayfa: 11)
Jîn 10, 11 ve 12. sayılarında ise Cemiyet’in programı dahilinde kimi sorunlar gündeme getirir. 14. sayıda göçzadelerin sorunu yine gündemde ve şair Kemal Fevzi göçzadelerin sorunlarıyla ilgili bir yazı yayımlıyor. Yazının can alıcı bölümü şöyle; “İstanbul’un beyaz yalılarında içki dağıtan kızlar kadeh sunarlarken, Kafkasların karlı ve buzlu eteklerinde memeleri üstünde yavrusu uyuklayan anneler, anne kucağında meme emen yavrular açlıktan yokluğu yuvarlıyorlardı. Fırtınalar koynunda serilen sahipsiz, öksüz çocuklar, başları ucunda ağlayarak bir ziyaretçi dahi bulmadan, solgun bakışlarda öbür dünyaya süzülüp gidiyorlardı. Yorgunluktan, yoksulluktan birer iskelete dönmüş dinç yaşlılar, yaşamın son soluğunu tüketiyor ve süren ömürlerini bir lokma uğruna yok ediyorlardı. Karlı yollarda birer kurban sürüsü gibi ölüme sürüklenen insan kümeleri ölümü hasretle arıyor, karlarda açılan soğuk mezarlara canlarını teslim ediyorlardı. “ (Sayı: 14. Sayfa 3)
Jîn’i 21. sayısına gelindiğinde ise cemiyetin büyüdüğü, Kürtlerin artık ne istedikleri hemen belirginleşiyor. Bunun yanında 22. sayıda başka bir haber dikkatlerimizi çekiyor. Haber şu: Kürt kadınları “Kürt Kadınları Teali Cemiyeti” adı altında örgütleniyorlar.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment