Showing posts with label Tarih. Show all posts
Showing posts with label Tarih. Show all posts

Thursday, 17 December 2009

Bir Yüzyılın Kürt Ayaklanmaları [19. Yüzyıl]

Babanzade Abdurrahman Paşa'yı gösteren bir gravür (1806).


1500′lü yılların ilk çeyreğinde büyük bir kısmı Osmanlı idaresine geçen Kürdistan’ın, geriye kalanı Safevilerin eğemenliği altındaydı. Kürtlerin her iki tarafta da özerk hakimiyet hakkına sahip Kürt emirleri tarafından yönetilmesi bir süreliğine de olsa Kürtlerin milli iradelerinin ortaya çıkması önünde bir engel teşkil etmişti. Osmanlı ve Safeviler arasındaki çekişmelerin genel itibariyle Kürdistan’da vukuu bulması, çoğu kez bu savaşta taraf bile olmayan Kürtlerin coğrayfasını bir harabeye çevirirken, birçok Kürt aşiretinin yerinin değiştirilmesine ve zamanla asimile edilmesine de sebep oldu.
1639′da Kasr-ı Şirin anlaşmasıyla resmen vatanları iki parçaya bölünen Kürtler arasında 17. ve 18. yüzyılda kimilerini saymazsak daha çok dinsel ve ekonomik bölgesel başkaldırılara rastlanırken 19. yüzyıl millî Kürt ayaklanmalarının başladığı bir yüzyıl oldu. 1806′da Sûleymanîye’de patlak veren Kürt başkaldırıları kısa bir süre sonra Alevî ve Yezidî Kürt merkezlerine de sıçrayacak ve neredeyse bir yüz yıl boyunca Kürdistan’ın çeşitli bölgelerinde tekrar tekrar ortaya çıkacaktı. Büyük bir kısmı sadece çatışma olmayan, hükümet kurma ve teşkilatlanma gibi sonuçları da olan bu ayaklanmalar, aynı zamanda Kürt soykırımları ve asimilasyonuna da sebebiyet verecekti.
Osmanlı sultanı II. Mahmud’un merkezileştirme politikasına karşı bir reaksiyon olarak ortaya çıkan ve Osmanlı’nın çöküşünü de hızlandıran bu başkaldırıların en önemlilerinin neredeyse bütün Kürdistan’ı kapsıyor olması ve millî unsurlar barındırması, Fransız İhtilali’nin Kürdistan üzerindeki etkisinin birer yansıması gibi. 1840′ların başında Bedirxan Beg Başkaldırısı ile ortaya atılan ve Şêx Ubeydullahê Nehrî’nin önderliğini yürüttüğü 1880′deki ayaklanma ile olgunlaşan Kürdistan’ın bağımsız devlet olma fikri sonraki yüzyıllarda da etkiye sahip oldu ve modern Kürt milliyetperverliği için birer model oluşturdular.
1800 ile 1900 yılları arasında Kürt tarihi araştırmacıları tarafından kabul edilen ayaklanmalar şunlardır:
1806 - 1808 - Babanzade Abdurrahman Paşa Başkaldırısı / Süleymaniye’den başlayarak Güney Kürdistan’da yayıldı ve bu bölge üzerinde etkili oldu.
1812 - Babanzade Ahmet Paşa Başkaldırısı / Süleymaniye’deki bu ayaklanma II. Babanzade Ayaklanması olarak da adlandırılmaktadır. Ahmet Paşa’nın idamıyla sonuçlanmıştır.
1818 - 1820 Zaza Aşiretleri Başkaldırısı / Dersim ve çevresinde etkili oldu. Yüzyılın ortalarına kadar Osmanlı bölgede hakimiyet sağlayamadı.
1830 - 1833 Yezidi Kürtleri Başkaldırısı / Rewanduz’da başlayan ayaklanma kısa sürede Hakkari ve çevresine yayıldı.
1832 - 1833 Mir Muhammedê Kor Başkaldırısı / 1810′larda temelleri atılan bu başkaldırı 1832′de patlak verdi Soran, Hewler, Musul ve Şirwan gibi bölgelerde etkili oldu. 16 yıl hüküm süren Soran Kürdistan Prensliği‘nin kurulmasını sağladı.
1838 - I. Xan Mehmûd Başkaldırısı / Müküs Emîri Han Mahmud‘un ilk isyanı Van ve çevresinde büyük bir etkiye sahip oldu ve Kürt emirlikleri arasında bazı birleşme çalışmalarının yapılmasını sağladı.
1839 - Xerzan Başkaldırısı /Diyarbakır, Mardin ve Siirt çevrelerinde etkili olan bu başkaldırı Osmanlıya asker ve vergi vermeyi reddeden Garzan Aşiretleri tarafından başlatıldı ve kısa sürede bir çok bölgeye sıçradı. Hafız Paşa tarafından kanlı bir şekilde bastırılan ayaklanma 214 gün sürmüştü.
1842-1847 - II. Xan Mehmûd İsyanı / Daha önce de başkıldıran Han Mahmud’un sürgünden döndükten sonra başlattığı ayaklanmadır. Sonraları Bedirxan Beg Başkaldırısı ile birleşmiş ve Osmanlı’nın bölgedeki güçlerini yok etmeye yönelik bir ayaklanma olmuştur.
1843 - 1847 - Bedirxan Beg Başkaldırısı / Cizre’den başlayan bu ayaklanma Kürtlerin en gelişmiş bağımsızlık denemelerinden biriydi ve öncesinde Botan Kürdistan Hükümeti kurulmuştu.
1855 - Yezdan İzzettin Şêr Başkaldırısı / Bitlis’te başlayan bu başkaldırı daha önce Bedirxan Beg Başkaldırısı’nı sekteye uğratan Yezdan Şêr tarafından başlatıldı ve kısa sürede bastırıldı.
1877 - 1878 - Bedirxan Osman Paşa Başkaldırısı / Cizre ve Midyat’ta etkili olan bu başkaldırı Osmanlı-Rus savaşında bir Osmanlı paşası olan Bedîrxanî Osman Paşa’nın bölgeye gitmesi ve Kürtlerin içinde bulunduğu durumu görmesi üzerine başlamıştır. Kanlı bir şekilde bastırılan isyan sonrası Osman Paşa idam edilmiştir.
1880-1881 - Şeyh Ubeydullahê Nehrî Başkaldırısı / Şemdinli merkezli başkaldırı, en geniş katılımlı Kürt isyanıydı. Önceleri İran’a karşı başlatıldıysa da Osmanlı’nın İran tarafında yer alması sonucu Osmanlıya yöneldi ve neredeyse bütün Kürdistan coğrafyasında etkili oldu. Kürt millî ideolojisinin de babası kabul edilen Ubeydullahê Nehrî, Seyit Taha’nın oğlu, Osmanlı Şurayı Devlet Reisi ve Kürt Teali Cemiyeti’nin başkanı Seyit Abdülkadir’in babasıydı.
1889 - Emin Ali Bedirhan İsyanı / Erzincan’dan başlayan bu isyan kısa sürede Bayburt’a kadar Kürdistan’ın kuzeyini sardıysa da kısa sürede bastırıldı.)

Wednesday, 16 December 2009

Kürd isyanları

A. OSMANLI DÖNEMİNDEKİ İSYANLAR:

1. Babanzade Abdurrahman Paşa isyanı (1806- Musul)

2. Babanzade Ahmet Paşa isyanı (1812 – Musul)

3. Zaza'ların isyanı (1820)

4. Yezidilerin isyanı (1830- Hakkari)

5. Şerefhan isyanı (1831- Bitlis)

6. Bedirhan isyanı (1835- Botan)

7. Garzan isyanı (1839- Diyarbakır)

8. Ubeydullah İsyanı (1881- Hakkari)

9. Bedirhan Osman Paşa ve kardeşi Hüseyin Paşa isyanı (1872-Mardin-Cizre)

10. Bedirhan Emin Ali isyanı (1889- Erzincan)

11. Bedirhaniler ve Halil Rema isyanı (1912-Mardin)

12. Şeyh Selim Şehabettin ve Ali isyanı (1912- Bitlis)

13. Koşgari isyanı (1920- Koşgiri)

B. CUMHURİYET DÖNEMİ AYAKLANMALARI:

1. Nasturi isyanı (1924- Hakkari)

2. Jilyan isyanı (1926- Siirt)

3. Şeyh Sait isyanı (1925- Bingöl-Muş-Diyarbakır)

4. Seit Taha ve Seit Abdullah isyanı (1925-Şemdinli)

5. Reşkotan ve Reman isyanı (1925- Diyarbakır)

6. Eruh'lu Yakup Ağa ve oğulları (1926-Pervani)

7. Güyan isyanı (1926-Siirt)

8. Haco isyanı (1926- Nusaybin)

9. I. Ağrı isyanı (1926)

10. Koçuşağı isyanı (1926- Silvan)

11. Hakkari- Beytüşşebab isyanı (1926)

12. Mutki isyanı (1927- Bitlis)

13. II. Ağrı isyanı

14. Biçar harekatı (1927- Silvan)

15. Zilanlı Resul Ağa isyanı (1929- Eruh)

16. Zeylan isyanı (1930- Van)

17. Tutaklı Ali Can isyanı (1930- Tutak-Bulanık-Hınıs)

18. Oramar isyanı (1930- Van)

19. III. Ağrı harekatı (1930)

20. Buban aşireti isyanı (1934- Bitlis)

21. Abdurrahman isyanı (1935-Siirt)

22. Abdulkuddüs isyanı (1935-Siirt)

23. Sason isyanı (1935-Siirt)

24. Dersim isyanı (1937-Tunceli)

25. PKK terörü (1984-1999)

C. KURULUP DOĞILMIŞ KÜRT ÖRGÜTLER :

MARKSİST VE LENİNİST ÖRGÜTLER:

- Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO)

- Devrimci Demokratik Kültür Dernekleri (DDKD)

- Devrimci Halk Kültür Dernekleri (DHKD)

- Anti Sömürgeci Demokratik Kültür Derneği (ASDK-DER)

DİĞER ÖRGÜTLER :

- Türkiye Kürdistan Demokratik Partisi (TKDP)

- Kürdistan Öncü İşçi Partisi (KÖİP-PPKK)

- Türkiye Kürdistan Sosyalist Partisi ( TKSP)

- Rizgari Örgütü

- Ala Rizgari Örgütü

- Kawa Örgütü

- Kürdistan Ulusal Kurtuluşçuları Örgütü (KUK)

- Kürdistan Sosyalist Harekatı (TSK)

- Kürdistan Sosyalist Birliği (Yekitiya Sosyalista Kürdistan – YSK)

- Tekoşin örgütü

- Kürdistan Kurtuluş Harekatı (TEVGER)

- Kürdistan İşçi Partisi (Partiye Karkaren (işçi) Kürdistan /PKK)

ÖĞRENCİ CEMİYETLERİ:

- Kürt Teali Cemiyeti

- Kürt İstiklal Cemiyeti

- İstanbul Kürt Talebe Cemiyeti

D. BÖLGEDEKİ DİĞER KÜRT HAREKETLERİ :

IRAK:

- Irak Kürdistan Demokratik Partisi ( IKDP)

- Kürdistan Yurtseverler Birliği ( PUK- YNK-KYB)

- Kürdistan Özgürlük Partisi (PÜK)

İRAN:

- İran Kürdistan Demokratik Partisi ( İKDP)

- Kürt İşçileri Devrimci Örgütü ( KOMALA)

SURİYE:

- Kürt Sosyalist Partisi

- Suriye Komünist Partisi

YAVUZ SULTAN SELİM VE KÜRDLER ARASINDAKİ ÖZERKLİK ANTLAŞMASI

Topkapı Sarayı Müzesi arşivinden de ulaşabileceğiniz o anlaşmanın Kanuni dönemindeki yenilenmiş hâlini sunuyorum;

"Kanuni Sultan Süleyman, babası Yavuz Sultan Selim zamanında Kızılbaşlara karşı cephe alarak müspet ve hayırlı hizmetlerde bulunan ve şimdi de devlet’e doğrulukla hizmetler ifa eden, bilhassa (serasker-i Sultan İbrahim paşa’nın) bu defaki İran seferine katılarak Kızılbaşların yenilmesinde yararlılıklar gösteren Kürt beylerine, gerek Devlet’e karşı gösterdikleri özkulluk ve dilaverliklerin karşılığı olarak ve gerek kendilerinin vaki müracaat ve istirhamları göz önüne alınarak, her birinin öteden beri ellerinde ve tasarruflarında bulunan eyalet ve kaleler, geçmiş zamanlardan beri yurtları ve ocakları olduğu gibi ayrı ayrı beratlarda ihsan edilen yerleri de kendilerine verilip mutasarrıf oldukları eyaletleri, kaleleri, şehirleri, köyleri ve mezraları bütün mahsulleriyle, oğuldan oğula intikal etmek şartiyle kendilerine temlik ve ihsan etmiştir. Bu münasebetle aralarında asla anlaşmazlık ve geçimsizlik çıkmamalı, dışardan müdahale ve taarruz edilmemelidir. Bu emr-i celile riayet edilecek, hiçbir suretle üzerinde kalem oynatılmayacak, hiçbir yeri değiştirilmeyecektir. Bey ödlüğünde eyaleti kaldırmayıp bütün hududu ile mülkname-i Humayun uyarınca, oğlu bir ise ona kalacak, eğer müteaddid ise istekleri üzerine kale ve yerleri paylaşacaklardır. Uzlaşmazlarsa Kürdistan beyleri nasıl münasip görürlerse öyle yapacak ve mülkiyet yolu ile bunlara ebediyete kadar ilâ ebeddevrân mutasarrıf olacaklardır. Eğer bey, varissiz, akrabasız ölmüşse o zaman eyaleti hariçten ve yabancılardan hiç kimseye verilmeyecek, Kürdistan beyleriyle görüşülüp ve ittifak edilip onlar bölgenin beylerinden veya beyzadelerinden her kimi uygun görürlerse ona tevcih edilecektir. Cenab-ı Hakk’ın birliği üzerine yemin ederek bu muahede-i Hümayunumu, emr-i celilimi tekrar eder ve mühürlerim. Ulu peygamberimizin nübüvet ve risaleti hakkı için mademki Kürt beyleri doğruluk üzere dostuma dost, düşmanıma düşman olmaktadırlar, Devletime sadık kaldıkları müddetçe ferman-ı şerifime riayet etmelidirler. Bu emrime karşı gelenlerin, Allah’ın izniyle hesap gününe suçlu ve günahkar ve zalimlerden olmalarını niyaz eylerim amma asıl isteğim doğruluk yolundan ayrı düşülmemesidir. Bu yolda üzerlerine din ve devletime ait işler düştüğü zaman Diyarbakır ve Bağdat beyleri ve etrafta bulunan Kürt beyleri birlik ve beraberlik içinde olmalı, cümle askerleri ve savaş araçları ile düşman üzerine saldırmak için dakika kaybetmemelidirler. Şeriat ve kanun dairesinden ayrılmayıp emirlerindeki reaya zulüm ve her tür fenalıklardan kesinlikle sakınmalıdırlar."

SOVYET KÜRDLERİ

Yunanca dia - öte, üzeri ve speiro - yerleşmek, yerleştirilmek sözlerinden türeyen diaspora kelimesi, siyasi anlamda kaynağını Yahudilerin yayılmasından almışsa da günümüzde değişik etnik birimlerin zorla veya gönüllü biçimde dünyaya dağılımını ifadelendirmek için kullanılmaktadır. Kürd halkının yaklaşık yüzde ikisini oluşturan Eski Sovyetler Birliği, şimdiki Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) cumhuriyetlerinde yaşayan Kürdler, Kürd diasporasının önemli bölümünü teşkil etmektedir. Bugün de "Eski Sovyet Kürdleri" olarak tanımlanan Kürd diasporası, yeryuvarlağının altıda birini oluşturan geniş bir arazinin binden fazla köy, kasaba ve kentinde dağınık biçimde yaşamaktadır.
BDT devletlerinde yaşayan Kürdler, tarihsel kökenleri itibarıyla dört kesimden oluşmaktadır:
1. Azerbaycan (Nahçıvan) Kürdleri.
2.Türkmenistan Kürdleri.
3. Ermenistan, Gürcistan Kürdleri.
4. SSCB ve BDT’deki iç göçler sonucunda oluşan Rusya, Ukrayna, Beyaz Rusya, Moldova, Baltik Cumhuriyetleri, Kazakistan ve Orta Asya Kürdleri.
Türkmenistan'daki Kürd topluluğu, üç yüz yıl önce şimdiki Türkmenistan Cumhuriyeti topraklarında yer edinmiştir. Genellikle Nadir Şah döneminde İran'ın Kuzey ve Kuzey Doğu hudutlarına göçertilen Kürdlerin bir kısmı İran'ın Türkmenistan sınırında yerleşen Horasan eyaletinde Horasan Kürdleri olarak adlandırılmaya başlanmış, diğer bir kesimi ise İran ve Rusya İmparatorlukları arasında sınırların netleştirilmesi sonucunda Türkmenistan’ın içerisinde kalmıştır. Sayıları yaklaşık 300 bin olan Türkmenistan Kürdleri, asimilasyonu derinden yaşayan bir topluluktur. Yüzde 70-80 oranında asimle edilmiştir. Kürtler burada Aşkabat, Gök-Tepe, Kaaxkin (Bağır, Firuze, Çuli, Germab vb. mıntıkalar) bölgelerinde, yine Mari vilayetinin Türkmen-Kalinin ve Bayram-Ali illerinde, Mari ve Aşkabad şehirlerinde yaşamaktadır[Linkleri Sadece Üyelerimiz Görebilir. ]
. Ermenistan ve Nahçıvan Kürdleri esasta iki kesimden oluşmaktadır. Birinci kesim, bu toprakların yerel sakinleri olup 19. yy.ın başlarında Kafkasya’nın Rusya tarafından fethedilmesiyle Rusların tabiliğine geçmiştir. İkinci kesim, 1804-1813 Rusya-İran savaşından başlayarak 1. Dünya savaşına (1914-1918) kadarki 100 yıl boyunca Kürdistan’dan bu arazilere göçen ve göçertilen Kürdlerdir. Halihazırda Ermenistan’da kırk, Nahçıvan’da on bin küsür Kürd yaşamaktadır.
1897 yılı Rusya İmparatorluğu nüfus sayımına göre, Tiflis guberniyasında (eyalet anlamında inzibatı birim, valilik) 2538 Kürd yaşamıştır[Linkleri Sadece Üyelerimiz Görebilir. ]
. Kürdlerin şimdiki Gürcistan topraklarında 19. yy.dan önce de bulundukları konusunda yeterli kadar bulgu mevcuttur. Ancak Gürcistan Kürdlerinin yoğunluklu bölümü, 19. yy.ın sonu, 20. yy.ın başlarında Osmanlı baskısından kaçanlardır. Büyük bir kesimi bu topraklara Ermenistan üzeri göç etmiştir. Sayıları 40 binin üzerindedir. Ermenistan, Gürcistan ve Nahçıvan’a 19. ve 20. yy.da yerleşen Kürdler, eski Sovyetlerdeki Kürdlüğü ayakta tutan unsurlar olmuştur. Bunların önemli bir bölümü, 1937 ve 1944 yıllarında Stalin'in iç iskan politikası sonucunda Orta Asya ve Kazakistan'a sürgün edilerek 14 vilayete ve 110 mıntıkaya dağıtılsalar da, etnik kimliklerini korumayı başarmıştır. Sayıları 150 binin üzerindedir.
Rusya'nın Krasnodar, Adıgey, Tambov, Saratov, Yaroslavl, Gorki, Novorossiysk, Moskova, Sank-Petersburg vb. bölgelerinde yaşayan Rusya Federasyonu (RF) Kürdleri, 70 yıl boyunca Kafkasya ve kısmen Orta Asya'dan göçen ve göçertilen kesimlerden oluşan topluluklardır. Rusya parlamentosuna ait bir belgede bu ülkede bulunan soydaşlarımızın sayısı 250 binin üzerinde gösterilmiştir.
Ayrıca Ukrayna, Beyaz Rusya, Moldova ve Baltik Cumhuriyetleri’nde de Kürd toplulukları bulunmaktadır. Ayrıca Ukrayna, Beyaz Rusya, Moldova ve Baltik Cumhuriyetleri’nde de Kürd toplulukları bulunmaktadır. Kadim Ukrayna Kürdleri ile ilgili son yıllarda ortaya çıkan ve ciddi biçimde araştırılması gereken bulgular, Milattan önce burada, Kara deniz kıyısı topraklarda birkaç yüz yıl boyunca Kürd İskitlerin (İskitler, Saklar) yaşadığını ortaya koymuştur…
Azerbaycan Cumhuriyeti’nde ise eski SSCB'nin oborigen (anaxton, yerel) Kürdleri yaşamaktadır. Bu ülkede bulunan Kürdler, büyük ölçüde bin yıllardan beri Kafkasya'da yaşayan Kürdlerin torunlarıdır.
Kürdlerin en azından 1200 yıl önce şimdiki Azerbaycan Cumhuriyeti topraklarında yaşadığı tarihi belgelerden açıkça görülmektedir.
BDT Kürdlerinin hemen hemen yarısı Azerbaycan Cumhuriyeti’ndedir. SSCB “Büyük Sovyet Ansiklopedisi de 1937 yılında Sovyetler Birliğinde yaşayan Kürdlerin yarısının Azerbaycan’da olduğunu tescil etmiştir[Linkleri Sadece Üyelerimiz Görebilir. ]
.
Ne var ki, asırlardan beri devam eden asimilasyon sonucunda BDT Kürdleri içerisinde kendi ana dillerini en sınırlı kullanan da Azerbaycan'daki etnik Kürdlerdir. Bu ülkede yerleşik olan yaklaşık 500 bin Kürdün hemen hemen tamamı, bir çok siyasal ve tarihsel nedenlerle asimilasyona maruz kalmıştır. Bu topraklara yerleşme süreçleri açısından birkaç kuşaktan oluşan Azerbaycan Kürdleri'nin ağırlıklı bölümü etnik-milli hafıza kaybına uğratılarak Kürdlükten vazgeçtirilmiş, ulusal kök bağlarından koparılmıştır.
1992-1993 yıllarına, Kızıl Kürdistan’ın Ermenilerce işgal edilmesine kadar Kurdler, Azerbaycan'da esasta Kelbecer, Laçın, Gubadlı, Zengilan (eski Kızıl Kürdistan kazası) Cebrayıl, Füzluli, Xanlar, Xudat, Mirbeşir, Berde, Ağdam illerinde, Baku, Gence, Sumgait, Şuşa kentlerinde ve bir çok diğer yerleşim birimlerinde yaşamaktaydı.
20. yy.ın başlarında Sovyet hükümeti kurulurken Kürd faktörü; Kafkasya'daki ağır milli sorunların çözümünde nasıl bir araç olarak kullanıldıktan sonra terk edilmiş ise, 90'lı yıllarda Sovyetlerin çöktüğü dönemlerde de Sovyet Kürdleri’nin sorunları görmezden gelinmiş, bu halk, tarihi toprakları üzerinde hak sahibi olmak ve hatta yaşamak hakkından men edilmiştir.

AZERBAYCAN KÜRDLERİ

Resmi adı: Azerbaycan Cumhuriyeti.
Başkenti: Baku.
Ülke, Başkanlık sistemiyle yürütülür.
Azerbaycan, Kafkasya’nın Güney Doğu’sunda yerleşiyor.
Arazisi 86.6 bin kilometre kare.
Nüfusu: 7.771.092 kişi (Temmuz 2001 verileri). Kuzey’de Rusya’yla (284 km.), Kuzey Batı’da Gürcistan’la (322 km.) , Batı’da Ermenistan’la (566 km.), Güney’de İran’la (432 km.), Güney Batı’da Türkiye’yle (9 km.) komşu olup Doğu’da Hazar deniziyle (sahil şeridi: 825 km.) çevrelenmektedir.
Nüfusun etnik dağılımı: Azeriler %90, Dağıstanlılar %3.2, Ruslar %2.5, diğer %4.3. (Nüfusun etnik ayrışımını gösteren Azerbaycan devletine ait bu resmi rakamlar, Azerilerin sayısını fazla göstermek açısından abartılı olup gerçeği ifade etmemektedir-H.Ş) Ülkedeki etnik birimler: Azeri, Rus, Lezgi, Talış, Kürd, Avar, Udin, Lahıc, Ermeni (Dağlık Karabağ’da), Tat, Yahudi, Ukraynalı vb.
Dini: Genellikle Şia Müslüman, Kafkasya kökenli Lezgi ve Avarlar Sünni.
Devlet dili: Azerbaycan’ca.
Azerbaycan, 19. yy.dan 1918 yılına kadar Rusya İmparatorluğuna dahil olmuş, 1918’de kısmi bağımsızlık kazanmıştır. 1920’de burada Sosyalist hükümet kurulmuştur. 1922’de Ermenistan ve Gürcistan’la birlikte Kafkasya Sovyet Sosyalist Federatif Cumhuriyeti’ni (KSSFC) oluşturmuş, 1936’da KSSFC’nin iptalinden sonra Azerbaycan, müttefik bir Cumhuriyet olarak SSCB’nin terkibine geçmiştir. 1991 yılına kadar SSCB’de yer almış, 30 Ağustos 1991’de bağımsızlığını ilan etmiştir. Resmi bağımsızlık günü: 18 Ekim 1991.
Resmiyette Azerbaycan’a bağlı iki özerk oluşum vardır: Nahçıvan Cumhuriyeti ve önceleri özerk bölge olup 1991’de de-fakto Azerbaycan’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etmiş Dağlık Karabağ Cumhuriyeti[Linkleri Sadece Üyelerimiz Görebilir. ]
.
Azerbaycan Cumhuriyetinin eski Kızıl Kürdistan bölgesi'nde (Laçın, Kelbecer, Gubadlı ve Zengilan illeri) ve Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nde yaşayan Kürdler, Azerbaycan Kürdleri olarak bilinmektedir.
1988 yılında Azeri ve Ermeniler arasında başlayan Karabağ savaşı, Kızıl Kürdistan'da yaşayan Kürdleri tümden iç mülteci durumuna düşürmüştür. 1992-1993 yıllarında Ermeni ordularının Karabağ Özerk Bölgesi ile birlikte eski Kızıl Kürdistan'ı da işgal etmesi sonucunda burada yaşayan Kurdler, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin değişik bölgelerine sığınmak zorunda kalmıştır. Laçın 17 Mayıs 1992, Kelbecer 12 Nisan 1993, Gubadlı 31 Ağustos 1993, Zengilan 29 Ekim 1993 tarihlerinde işgal edilmiştir.
Şuan eski Kızıl Kürdistanlı Kürdler, Azerbaycan'a dağılarak bu ülkenin hemen hemen onlarca ilinde mülteci konumunda yaşamaktadır.
Azerbaycan Cumhuriyet’ine bağlı özerk bölge olan Nahçıvan’a 19. yy.dan önce yerleşik Kürdlerin ağırlıklı bölümü asimilasyona uğramıştır. 19. sonu 20. yy. başlarında yerleşenlerin ekseriyeti ise 1937’de Stalin’in zorunlu iskan (departasyon) siyaseti sonucunda Kazakistan ve Orta Asya’ya sürülmüştür. Nahçıvan'da yaşamaya devam eden 20 bin Kürd'ün önemli bir bölümü ise 90'lı yıllardan sonra siyasi-ekonomik nedenlerden dolayı Rusya ve Orta Asya'ya göç etmiştir.
“Azerbaycan Kürdleri” kitabının yazarı A. Bukşpan’a göre “1919 yılında Müsavat-Daşnak kanlı dönemi ve general Dro öncülüğündeki Daşnak çetesinin eylemleri Kürdleri /Nahçıvan’dan/ Türkiye ve İran’a kaçmaya zorladı.
Sovyet hükümetinin kurulması ve pekişmesiyle birlikte Kürdler geri dönmeye başladılar. 1926’da kitleler halinde Ararat ötesinden döndüler ve esasen Arazdayan istasyonu ilinde yerleştiler”.
Azerbaycan Cumhuriyetinde 20’li yılların ortalarında yürütülen nüfus sayımına göre Nahçıvan’da 3180 Kürd yaşamıştır. Gerek Bukşpan’ın kitabından, gerekse de diğer araştırmalardan ve yerel sakinlerin anlatımından söz konusu sayının yalnız Kürdçe konuşan Kürdleri ve özellikle Arazdayan istasyonu ilinde yaşayan Kürdleri ihtiva ettiği anlaşılmaktadır.
Bukşpan’ın ileri-geri göçe zorlanan “Zilan Kürdleri” dediği Kürdler, genellikle Buruki ve Celali Kürd aşiretlerine mensup insanlardı. 1937’de Stalin’in gazabına gelen de onlardı. Bu yılın son baharında salt Kürdlerden oluşan 18 yerleşim biriminin sakinleri geride tek bir kişi bırakılmaksızın Arazdayan istasyonuna toplanarak yük trenleriyle sürülmüştür.
1937’den sonra Nahçıvan’da salt Kürdlerden oluşan Derekend isminde tek bir Kürd köyü kalmıştır.

Mahabat kürd cumhuriyeti

Mehabad, Doğu Kürdistan'da req req suyunun güneyinde kurulmuş bir Kürt şehridir. 1946 yılında kurulan Mehabad Kürt Cumhuriyeti'nin başkentliğini yapan bu şehir, tarihe adını altın harflerle yazdırmıştır. Evet, "Mehabad Kürt Cumhuriyeti" Kürt halkının yüreğindeki en derin hasretin ifadesi, yüzyılların özlemi, sevdası... Kendi vatanında, kendi yönetimini kurmak. Ya da özgürlük... 1946 yılında gerçekleşen bu rüya bizler için büyük bir önem taşımaktadır. Zira bir gelecek inşa etmek istiyorsak, tarihsel surecimizi tam olarak içselleştirmek bir zorunluluktur. Ayrıca Mehabad Kürt Cumhuriyeti, Kürt siyasetçileri ve devrimcileri için de büyük bir tecrübe, ön hazırlık ve miras özelliğini taşımaktadır.





Mehabad Kürt Cumhuriyeti'nin kuruluşuna geçmeden önce dünya dengeleri, tarihi arka plan ve Kürdistan'ın konjöktürünün tahlil edilmesi gerekir;





Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda İngiltere'nin desteği ile başa gelen Şah Rıza Pehlevi, egemenliği altında bulunan Farslar dışındaki diğer halklara (Kürtler, Azeriler v.s) karşı ırkçı-faşizan politikaları devreye sokar. Toplu katliamdan, sürgünlere kadar varan bu baskı ve asimilasyon politikalarına karşı Kürtler dönem dönem çeşitli ayaklanmalarla cevap verir. İkinci Dünya Savaşı'na kadar bu ayaklanmalar devam eder.



İkinci Dünya Savaşı başladığı sıralarda S.S.C.B., önce tarafsız kalmayı tercih eder. Hatta 1939'da Almanya ile "Hitler-Stalin Saldırmazlık Paktı"nı imzalar. Buna göre iki ülke her halukarda birbirine saldırmayacak, savaş açmayacaktı. Ancak Nazi Almanyası bu antlaşmaya sadık kalmaz ve Sovyet topraklarına girmeye çalışarak anlaşmayı bozar. Bu yeni durum Sovyetler Birliğini yeni ittifaklar aramaya iter. Böylece içinde A.B.D., İngiltere ve Fransa'nın yer aldığı müttefik devletlerin saflarına S.S.C.B. de katılır. Bundan sonra ilk iş olarak 25 Ağustos 1941'de İngiltere, A.B.D ve S.S.C.B, İran'ı işgal ederler.Bunun iki önemli sebebi vardı:



1- Müttefik devletlerin irtibat sağlayacakları, birbirlerine lojistik destek sunacakları, aynı zamanda birbirlerini kollayacakları tampon bir bölgeye ihtiyaçları vardı. Bunun için en uygun bölge de Sovyetler Birliğinin yumuşak karnı olan Kafkasya'nın güneyindeki Ortadoğu'ydu. Burada S.S.C.B ile sınırdaş iki ülke vardı. T.C ve İran. T.C birçok farklı sebepten (ekonomik, siyasal ve konjöktürel v.s) dolayı buna uygun değildi. İran ise bu iş için biçilmiş kaftandı.



2- İkinci Dünya Savaşı'nda İran, Hitler Almanyası'yla işbirliği yapmıştı. Bu sebeple İran düşman kategorisindedir ve dolayısıyla tehlike oluşturmaktadır. 25 Ağustos 1941'de İngiliz ve Rus askeri birliklerinin İran'a girişleri neticesinde Şah Rıza Pehlevi, rejimi ile birlikte tasfiye edildi. Böylece merkezi İran yönetiminin birçok yerinde ve Kürdistan'da İran'ın denetimi fiilen kalkmış oldu.



Doğu Kürdistan, üç bölgeye ayrılmıştı. Urmiye yakınlarına kadar uzanan bölgede S.S.C.B. hâkimdi. Xanekin-Kirmanşah yolunun kuzeyinde İngiltere ve bu iki bölge arasında kalan Mehabad -Serdeşt Bölgesi'nde ise yerel Kürt güçleri hâkimdi.



S.S.C.B., kendi payına düşen Kuzey İran'ı (Doğu Kürdistan'ın Kuzeyi) işgal ederken çok temkinli idi. Halka yumuşak davranıyor ve önemli bir durum çıkmadıkça ortalıkta görünmemeye çalışıyordu. Onlar için birinci dereceden önemli olan Batı Cephesi'nde kendilerini sıkıştıran Almanlar'a karşı savaşırken kullanacakları Amerikan savaş malzemesinin yolunu garantiye almaktı. İkinci olarak Mihver Devletleri'nin (Almanya v.s) sızmalarını engellemekti. Böylelikle Mihver Devletlerin ajanlarının yapabileceği her türlü kışkırtmayı önleyecekti. Ayrıca S.S.C.B.'nin işgaldeki mantığı bölgede askeri-despot bir yönetim kurmaktan ziyade Moğolistan örneğinde olduğu gibi bölgeyi ideolojik olarak etkisinde bırakarak Sosyalist Cumhuriyetler Birliğine Azerileri ve Kürtleri katma ihtimaliydi. Belki böylelikle o çok meşhur "sıcak denizlere inme" hayali gerçekleşebilirdi. Aslında S.S.C.B.'nin önceki politikası, İran'ı bir bütün olarak Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ne katmaktı. Fakat gelişmelere paralel olarak Sovyetler Birliği'nin bölge ve İran politikası da değişiklikler gösterdi. 1942'de Sovyet yönetimi, İran'da yapılacak seçimlerden çok şeyler bekliyordu. Bu seçimlerde İran'ın en iyi örgütlenmiş partisi Tudeh'in seçimden birinci parti olarak çıkması bekleniyordu. Fakat beklenen olmadı ve Tudeh Partisi meclise ancak sekiz üye gönderebildi. Bu, sürpriz bir gelişmeydi. Bundan sonra bölgede Sovyet politikası değişti. 1940'lı yılların ortasında kurulacak olan Azerbaycan Demokrat Partisi'ne giden yol, onları daha fazla ilgilendirmeye başlamıştı. Bu partinin egemen olacağı bir Azerbaycan, İran merkezi yönetimini pro-sovyetik olmaya zorlayabilirdi. Burada Kürtler'e biçilen rol ise Azerbaycan'ın uzantısı olmaktan öte değildi. Kürtler'i ve Kürdistan'ı, Azerbaycan'ın bir parçası haline getirerek bölgede Azeriler, İran merkezi yönetimine karşı güçlendirilmek isteniyordu. Fakat Kürtler, ulusal ve mezhepsel açıdan hiçbir zaman kendilerine yakın görmedikleri Azeriler'in hâkimiyetini kabule yanaşmıyor ve bağımsızlıklarını kararlı bir şekilde koruyorlardı. Bilhassa Azeriler'e komşu olan önemli Kürt aşiretlerinden Sîkakanlar, Celalîler ve Herkîler bu konuda çok nettiler ve gerektiğinde Azeri köylerine baskınlar düzenliyorlardı.



İngilizlerin politikası değişikti. Onlar Rıza Pehlevi Han'ın, Alman yanlısı politikasından endişe duydukları için 1941'deki işgali gerçekleştirdiler. Baba Rıza Şah'ın 16 Eylül 1941'de, oğlu Muhammed Rıza Pehlevi lehine tahttan feragat etmesi İngilizler için yeterliydi. Çünkü yeni Şah, İngiliz yanlısıydı ve bu paralelde bir hükümet kurulmuştu. Bundan sonra İngiltere için önemli olan böyle bir hükümetin devam etmesi ve İran'ın Mihver devletlerin eline geçmemesiydi. Yani onlar savaş için koordinatör, İran için ise stabilizatör bir rol üstlenmişlerdi. Ayrıca unutmamak gerekir ki, İran bir petrol ülkesiydi.



Ülke içindeki iktidar mücadelesinde komünist Tudeh partisinin varlık gösterememesinin en önemli sebebi, İngilizlerin bölgedeki tartışılmaz ağırlığıydı. Şah Rıza Pehlevi'den memnun olmayan sonra oğlunu başa getiren İngiltere, seçimleri de istediği gibi sonuçlandırmıştı. Sonuç olarak İran merkezi hükümetinde, İngiliz nüfuzu hâkimdi. Askeri alanda ise İran Genel Kurmay Başkanı Hasan Arfa ile "arkadaşlık!" ilişkileri olan İngiliz Askeri Ateşe W.A.K Fraser'in tavsiyeleri etkili oluyordu. Zaten Arfa'nın Büyükelçi Sir Reader Bullard'la da çok iyi ilişkileri vardı ve isteklerini karşılıklı anlayış çerçevesinde yaptırıyordu. İran ordusu, İngiliz işgal bölgesi olan Xaneqîn, Kîrmanşah, Hemadan, Arak-Qum, Tahran yolu ve Tahran-Ahwaz-Xurremşehir otoyolu ile Xuzistan vilayetinde serbest dolaşabiliyordu. Bundan dolayı bölgede oluşan düzensiz Kürt aşiret ayaklanmalarına endişesiz müdahale etme imkânları vardı. Ama bunu yaparken de ağır savaş şartlarını göz önüne almak ve dengeli hareket etmek kaydıyla İngilizler, baş eğmez Hama Raşid gibi Kürt liderlerine bazı tavizler verilmesinden de yanaydı. İran hükümeti, bu tavizlerin geçici olduğunu bildiğinden tereddütsüz kabul ediyordu.



İran merkezi hükümetine gelecek olursak, bu yönetim her alanda güçten düşmüştü. İşgal yıllarının zayıflattığı, kendi kendini korumaktan aciz bir orduya sahipti. Bu ordu bilhassa Sovyet işgal bölgesinde büyük baskı altındaydı. Her hareketleri için işgal yönetiminden izin almak zorundaydılar. İngiliz yanlısı merkezi hükümet, bir yandan "İmparatorluk" topraklarının birliğini muhafaza etmeye çalışırken öte yandan da müttefiklerini, özellikle de Sovyetler Birliği'ni, endişelendirmemeye çalışıyordu.



Azerbaycan'da durum karışıktı Sovyet işgal bölgesinde bu halk, Farslar gibi Şii mezhebine mensuptu. Buna rağmen Sovyet işgal komutanlığı, Azerbaycan'daki Marksist unsurlara dayanarak oradaki etkisini güçlendirmiş, kendi lehine iş gören önemli bir potansiyel oluşturmuştu. Zaman zaman onları Tudeh'e yönlendiren komutanlığın elinde buradaki örgütlenmeyi çok iyi derecede yürütebilecek biri vardı. İşgalin başlamasından sonra çıkarılan aftan istifade ederek Azerbaycan'a gelen, Sovyet Azerbaycan'ı Başbakanı Bakırof'tan büyük destek gören ve Bakırof'un etkisi altında kalan Cafer Peşvari, Kürdistan'ı da kendi ülkesinin bir parçası olarak görüyordu.



KÜRDİSTAN KONJOKTÜRÜ

Söz konusu dönemde Kürdistan'da da gelişmeler çok farklı ve hızlıydı. 194l'de Müttefik devletler İran'a girdiklerinde güneyde İngilizler, kuzeyde SSCB, kuzey ve güney arasında ise yerel yönetimlerin hakimiyeti söz konusuydu.



Bu dönemde Doğu Kürdistan'da ağırlığı olan iki sınıf vardı.



1- Okuma fırsatı bulan aydın sınıf.

2- Kırsal alanda kalan aşiret reisleri ve ağalar.

Şehir okullarında okuma fırsatı elde eden, aşiret ilişkileri fazla etkin olmayan bu aydın sınıfın çoğu, bölgede gelişen Sovyet etkisinde kalmışlardı.

Önceleri kendi aralarında bir birlik oluşturamamışlardı. Daha sonra 1942 yılında Mehabadlı zanaatçı Rahman Zabihi'nin bazı arkadaşlarıyla "Komeleya Jiyanaweyâ Kurdıstan"ı kurmasıyla, bu sınıf, bu çatı altına toplanmaya başladı. Stratejileri ağırlıklı olarak Sovyetlerden yardım ve destek alarak İran'dan bağımsızlıklarını almaktı. Komela'nın 1942'de kurulmasından sonra ulusal duygulardaki kaynama, Doğu Kürdistan'ı sarmaya başladı. O dönem, Kürdistan'daki ortam da buna çok uygundu.



Kürdistan'daki etkin ikinci sınıf ise bölgede yaşayan aşiretlerin reisleri ve güçlü ağalardı. Feodal özellikler taşıyan bu sınıf, kendi içinde bir birliğe sahip değildi. Her aşiret reisi veya ağası kendi aşiretini, toprağını düşünüyordu. Daha çok kendi menfaatleri peşindeydiler. Fakat İran işgali ve gelişen süreç, bu sınıfı da aktifleştirip bazı ittifaklara götürdü. Uygun ortamı yakalayan önemli aşiretlerin liderleri, gerçekleştirdikleri ittifakların da yardımı ile bölgede oluşan yönetim boşluklarını doldurmaya çalışıyorlardı. Bilindiği gibi Doğu Kürdistan'da Sovyet-İngiliz ortak askeri varlığı dolayısıyla, İran Hükümeti bölge kontrolünde güçlük çekiyordu. İşgal başladığında, savaş komutanı Ahmed Naxçevan, orduya hareketsiz kalması doğrultusunda bir talimat verdi. İran İmparatorluk yönetiminin menfaatleri açısından bakıldığında yanlışlığı ilk anda anlaşılabilecek bu karar, geri alındı. Ama askerleri Kürt aşiret bölgesinden düzenli olarak çekmek mümkün olmadı. Sınırdaki aşiretler, Irak tarafındaki Kürtler'in de yardımıyla oradaki küçük karakol ve garnizonlara saldırarak karakolları silahsızlandırıyorlardı.



Öte yandan Sovyetler'in Saqız-Baneh hattından geri çekilmesi üzerine, daha önce Irak'a kaçmış olan Kürt liderlerinden Hama Raşit, Vine'den dört yüz atlısıyla kendi aşiret bölgesinde bulunan Baneh'e saldırdı. Hama Reşit, burayı zapt ederken, Güney Kürdistan'ın Pencwîn bölgesindeki Kürtler tarafından takviye edilen Doğu Kürdistan'daki Merivan aşiretleri de kendi bölgelerinde bağımsızlaştılar. 1919'daki dağınık disiplinsiz aşiret isyanları yeniden başlamıştı.



Kürtler'in Senendaj'a girmek için yaptıkları müracaat, İngiliz işgal komutanlığı tarafından reddedilince İran hükümeti bundan cesaret alarak General Mahmut Amin'i buraya askeri vali tayin etti. Öte yandan İran Batı ordu komutanı General Muqaddem, Albay İbrahim Arfa komutasında üç bölük piyade, atlı ve zırhlı araçlardan müteşekkil bir kuvveti, Saqız ve Baneh'i geri almak üzere gönderdi. Fakat bu birlik, Baneh-Saqız arasında Hama Reşit güçleri tarafından kuşatıldı. Birliğin bir kısmı esir alınmış, zırhlı araçlara el konulmuş ve komutan Arfa, canını zor kurtarmıştı. Hama Raşid'i Çowrîkî, Vakîlî, Erdelanî, Rasul Axa, Ali Cîwanmerdî ve Cafi aşiretleri destekliyordu. Bunlar, İran askerlerini takibe aldılar. Askerleri, yine bir aşiret reisi olan Ali Habîbî adındaki Telekuhilerin lideri mahvolmaktan kurtardı.

Ziyar Kürt Devleti Kuruldu [928]

İslam’ın Kürtlerce kabülünden sonra ortaya çıkan Kürt-İslam devletleri arasında askerî gücü en yüksek olan ve egemenlik alanı içerisinde büyük bir otorite kuran Ziyar Kürt Devleti ( آل زیار - Ziyarids) 928 yılında kuruldu. Deylem (Deyleman - Dailam) Aşireti’ne mensup Merdaviçê Ziyar tarafından Kürdistan’ın doğusunda ve Orta İran’ı da kapsayan bir coğrafyada kurulan devlet, Zaza olarak bilinen Dimilî Kürtleri’nin son büyük egemenliği oldu. Merkezi Cürcan’ın kuzeyi ve Mazendaran’da bulunan ve 928-1043 yılları arasında yaşan devletin egemenlik alanı Taberistan ve Cürcan’ı da içine alarak güneyde İsfahan ve Hamedan’a, batıda El Cezire ve Irak’a, kuzeyde ön Kafkasya’ya kadar uzanıyordu.

Taciklerin İran’da kurduğu ve 875-999 yılları arasında hüküm süren Samanîler Hanedanlığı’nda bir ordu komutanı olan Merdaviç’in Hamedan ve İsfahan’da 928′de başlattığı halk ayaklanması kısa sürede büyük bir taraftar kitlesi buldu. 9. yüzyılın sonlarına doğru Abbasi halifeliği döneminde İslam’ı kabul eden Deylem Aşiretleri’nin Keya Antlaşması ile bir araya gelmesi 930′da devletleşmenin önünü açtı. Böylece, bu dönemde İslam ümmeti içerisinde kahramanlıklarıyla ünlenen Kürtler, 6 hükümdar tarafından yönetilecek ve egemenlik alanlarında birkaç yeni Kürt devletinin tarih sahnesine çıkmasına sebep olacaktı. Sırasıyla, Mardaviçê Zîyar (928-934), Weşamgerê Zîyar (934-967), Zehîrodelê Bêstûn (967-976), Şemsül Mualî Ebulhassan Kawûs (976-1012), Felekül Mualî Menûşehrê Kawûs (1012-1031) ve Enûşirwanê Menûşehr (1031-1043) adlı emirlerin Keykawûs adını alarak hükümdarlık ettiği Ziyarlar, önce yine bir Kürt hükümdarlığı olan Alumutlar’ın ardından Selçukluların saldırıları sonrası zayıflayarak yıkılmıştır.
Halen İran’ın Gülistan bölgesinde bulunan Qaba Kawûs (Gonbad-e Qawus) Ziyarlar döneminin en görkemli eserlerinden biridir. 1006 yılında Şemsül Mualî Ebulhassan Kabûs döneminde yapılan kümbet, Gürgan (Cürcan) şehrinin 3 km. kuzeyinde bulunmaktadır. 10 köşeli Kürt güneşini temsil eden ve pişmiş tuğladan yapılmış olan kümbet, 70 metre boyunda ve 10 metre çapındadır. Qaba Qawûs’un kitabesinden kümbetin, Hicret’ten ay takvimiyle 397, güneş takvimiyle 375 yıl sonra yapıldığı anlaşılmaktadır. Bir efsaneye göre Keykawes Menûşehr’in oğlu Kawûs’un naaşının cam bir tabut içinde bu kuleye bir zincirle asıldığı söylenmektedir.


Gelişmiş bir askerî güce sahip olan Ziyarlar döneminde İslam sonrası Kürt mimarisi büyük bir gelişme kaydetmiş, özellikle astronomi, fizik, tıp ve matematik alanlarında büyük bilim adamları yetişmişti. Kürdistan coğrafyasında Kab Kültürü’nün (konik kubbe veya kümbet) disipline edilmiş ilk halinin mimariye uyarlanmasıyla oluşturulan ve aynı zamanda bir milli Kürt sembolü olan 10 köşeli güneş şeklinde yapılan Qaba Kawûs (Gonbad-e Qabus) aynı zamanda bir gözlemeviydi de. El-Burunî gibi bilimadamlarının yetiştiği bu dönemde Kürt emîri Keykawes’in amcası tarafından yazılan Kawûsname (Kâbûsname), devlet felsefesine getirdiği yeni açılımlar ve sosyolojik tespitleriyle kıymetini günümüze dek koruyabilmiştir.

Kürt Zengî’ler, Urfa’yı Fethetti [1144]

1197'ye tarihlendirilen Sincar Emîri Qudbeddin Muhammed Bin Zengî'ye ait bir dirhem

Kürt Zengî’ler, Urfa’yı Fethetti [1144]
29 Ağustos 2007 KurdistanTime
Musul atabeyi ve Selçuklu Devleti içerisinde yetişmiş büyük komutanlardan olan Zengan Kürt aşiretinden İmadü’d-Din Zengî, Haçlıların kontrolündeki Urfa Kontluğu’nu, Hıristiyanlar arasındaki bir anlaşmazlık sırasında Ermenilerin yardımıyla 1144′te fethetti. Ticaret yollarının merkezinde olması ve dinsel öneminden dolayı Urfa’nın Haçlıların kontrolünden çıkması üzerine, Haçlılar Kürdistan’daki kalelerini kaybetmeye başladı. İkinci Haçlı Seferi’nin sebebi olan bu olaydan sonra Kürdistan’da Efrenciler olarak bilinen Haçlılar, sırasıyla Antakya, Herim, Famiye, Irka ve Cebele kalelerini de bu Müslüman Kürt devletine bırakmak zorunda kalacaklardı.Butras el-Bustani’nin* Büyük Kürt Emirleri’nden (Emirûl Ekrad-ı El Azam) olduğunu belirttiği İmadü’d-Din el-Zengî, 1127 yılında Musul Valisi olunca kendi egemenlik alanını oluşturmuş ve bir yıl sonra Şam’ı, Haçlıların elinden alarak İslam alemi içerisinde hatırı sayılır bir konuma yükselmişti. Aynı yıl, Mardin’e bağlı Hemlin, Muzer, Tell Muzer ve Cuslik kalelerini de alınca devletleşme yolunda iyi adımlar atmış ve bu kaleler için yeterince asker toplamıştı. Kısa bir sürede egemenlik alanını Orta ve Kuzey Kürdistan üzerinde genişleten Zengî, 1140′ta Diyarbekir ve çevresini topraklarına kattı. Hısn Keyfa’yı Artuklular’ın elinden alarak Siirt, Hizan, Batsiye, Matlis ve Dewmen’i ve Botan’ın sol kıyısındaki Tanzî’yi zaptetti. Birkaç ay içerisinde Kürt illerinin çoğuna kendi valilerini atadı ve vergileri düşürdüğünü ilan etti. Kürtler içerisinde büyük sempati kazanınca sırasıyla önemli Kürt merkezlerinden Ewrah (Eruh), Bahawha (Perwarî), Barho, Kingawar, Akr, Nirwa ve Hawşab (Xoşab) şehirlerini de topraklarına kattı. Elkî (Alıkî - Alkî - Elıkî) Kürt aşiretinin yardımları ve askerî desteğiyle Kürdistan’da önemli bir güç haline gelen İmadü’d-Din, 1141 yılında Amid ve Hani kalelerini kuşattı. Artukoğulları, elden bırakmak istemediği bu kaleler için büyük mücadele verip Harput Emîri Davud’tan yardım aldılarsa da Zengîler karşısında yenilgiye uğradılar.
İmadü’d-Din’in bu zaferi, Artukoğulları’nın artık Zengiler açısından bir tehlike teşkil etmemesi anlamına geldi ve nitekim o tarihten sonra Zengîler, daha çok teşkilatlanma üzerine yoğunlaştılar. Kürdistan’ın çeşitli yerlerine kurdukları medreseler ile Kürt sanat tarihi ve mimarîsi açısından önemli yapıtlar inşaa eden Zengîler, bir süre sonra Haçlıların kontrolündeki kalelere saldırmaya başladılar. 1144 yılında Esârib kalesinin kuşatılmasıyla başlayan bu süreç, kısa sürede Suruç ve Harran gibi önemli merkezleri de içine aldı. Nitekim, Xalfetî (Halfeti), Biradcık (Birecik) ve Urfa’yı elinde tutan Haçlılar, onun kuşatması karşısında hiçbir şey yapamadılar ve Ermenilerin yardım etmesi üzerine şehri teslim ettiler. Birçok mimarî düzenlemeye gidilen Urfa’da, bu dönemde birçok kilise camiye çevrildi. Halen Urfa Ulu Camii ve Saat Kulesi bu yapıların ayakta kalanlarındandır.
Kürt kimliğinden çok İslam kimliği ile bilinen Zengîlerin kurucusu İmadü’d-Din, son seferini Beşnawî Kürtleri’nin egemenliğindeki Finik’e (Şırnak, Güçlükonak) yaptı. Burada bir muhafız tarafından öldürülünce, Zengîlerin egemenlik alanı oğulları Nureddîn Mehmûd ve Seyfeddîn Gazî arasında bölündü. Nureddin Mehmûd, batıda kalan egemenlik alanını Halep’ten yönetirken, Seyfeddîn Gazî, El-Cezîre’ye hakim oldu ve Musul’u başkent ilan etti. Seyfeddîn Gazî’nin 1148′de ölmesi üzerine ağabeyi Kudbeddîn idarenin başına geçti ve Nureddîn Mahmud ile birlikte davranarak Haçlılar’dan sırasıyla Antakya, Herim, Famiye, Irka ve Cebele kalelerini aldı. Bu sırada Nûreddîn Mehmûd’un ordusunda Haçlılar karşısında büyük zaferler elde eden Şêrkûh ve yeğeni Selahaddin ise dikkat çekiyordu. Başarılarından dolayı Mısır’a gönderilen ve 1171′de Fatımîlere, Mehmûd’un emriyle son veren bu iki Kürt, ilerde Eyyübîler Devleti’nin kurucuları olacak ve aynı zamanda Zengî hakimiyetine de son verecekti.

Kısa bir süre sonra Kutbeddin de ölünce oğulları arasında anlaşmazlık çıktı. Duruma el koyan Nûreddîn Mehmûd, II. Seyfeddîn’e Musul’u, II. İmadeddin’e de yine bir Kürt bölgesi olan Sincar’ı verdi; geriye kalan Nusaybin ve Habur’u ise kendi topraklarına kattı. Bununla da yetinmeyerek Anadolu’ya doğru yaklaştı ve Türk hükümdarı II. Kılıçarslan’ın elindeki bazı yerleri aldı. Bu esnada Bağdat’ta bulunan Abbasî halifesi, Nureddîn Mehmûd’un Musul, El-Cezire, Hewlêra (Erbil), Xilat (Ahlat), Suriye, Mısır ve Konya hükümdarlığını tasdik ettiğini bildirdi. Fakat çok geçmeden 1174′te NureddÎn Mehmûd, Şam’da vefat etti. Bu sırada Mehmûd’un kurmayları tarafından tahta geçirilen 11 yaşındaki oğlu Melik-üs Salih İsmail, babasının topraklarının neredeyse tümünü Selahaddin-i Eyyûbî’ye kaptırdı. Bu sırada II. Seyfeddîn, anlaşmazlık öncesi kendisinin yönetiminde bulunan Harran, Nusaybin, Urfa, Habur ve Suruç gibi şehirleri geri aldı. Önceleri, Dımaşk (Şam) emirlerinin davetine uymadıysa da Selahaddin’in Şam ve çevresini yönetimine katması üzerine 1176′da Selâhaddin üzerine sefere çıktı ve yapılan savaşı kaybederek kısa bir süre sonra öldü. Bu tarihten sonra varisler tarafından bir türlü bölüşülemeyen devlet yıkılma sürecine girdi ve 1223′te Nasıreddîn Mehmûd’un ölmesi ile son kale olan Musul’daki egemenlik de sona ermiş oldu.
Günümüzde de varlıklarını sürdüren Kürt Zengan Aşireti’nin kurmuş olduğu devletlerden Zengî Hükümdarlığı, yönetim ve hakimiyet alanında baskın oranda Kürtlerin olması açısından Kürt devleti olmasına rağmen, dönemindeki bütün hükümdarlıklar gibi resmi dil olarak Arapça’yı kullanmışlardı. Daha çok Kürdistan’da imara yönelik çalışmalarıyla iz bırakan Zengîler döneminde, Kürt mimarîsi ve sanat tarihi adına şu yapıtlar dikkat çekmektedir: El-Atika Medresesi, Musul Ulu Camii (Cami-i Nûri) Dımaşk İç Kalesi, Bab-ül Ferec, Dâr-ül-Adl, Dâr-ül-Hadîs, Mâristan, Medrest-ül-İzziyye, Medreset-ül-Nûriyye, Kâhiriyye, Musul’daki Pirra Köprüsü.
*Zengîlerin Kürt beyliği olduğuyla ilgili bilgiye İstanbul Millet Kütüphanesi’ne 2699 namarasıyla kayıtlı bulunan Batras El-Bustanî’nin, Dairetü’ül Maarif ve Huvel Kamusu’l Âlâm (Beyrut, 1878, Matbaatü’l Maarif IX. Cilt, Sayfa 277) adlı yapıtında rastlamaktayız. Türk devletleri içerisinde gösterilen ve bir tür vali olan “Atabeg” sözcüğünün kullanımından dolayı Türk kabul edilen Zengîler ile ilgili yaptığımız kaynak taramasında 1930′lardan önce yayınlanmış kaynakların hiçbirinde Zengîlerin Türklüğü ile ilgili bir vurgu yapılmadığını gördük. Avrupa menşeli kitapların bir kısmında İslam Prenslikleri içerisinde gösterilen Zengîler’in devamı olan Zengan (Zengîyan - Zengana) Kürt aşireti halen de bir merkezi Güney Kürdistan’da Kifri ve Klar çevresi olmak üzere büyük çoğunluğu Kirmanşah’ta yaşamaktadırlar. Nitekim Zengî sözcüğü ‘Zeng’li olmak’ anlamına gelir ve Zengan şehri, Doğu Kürdistan’da Senendej (Senê) yakınlarında bulunmaktadır ve halen burada hatırı sayılır bir Kürt nüfusu vardır. Zengan Kürt aşiretinin konfedere olmaması ve İran’da hüküm sürmüş olan Kürt hükümdarlığı Zend’ler ve onun atası olan Zend aşireti ile akrabalıkları da Kürt olan bu aşiretin geçmişte tek başına bir hükümdarlığının olduğunun göstergesi ile ilgili kanıları desteklemektedir. Geçmişte büyük çoğunluğu sunni müslüman olan bu aşiretin şimdilerde çoğunluğu Şiiliğe yakın olan Yezdanîliğin Yarisini mezhebindendir ve Güney Kurmancisi konuşmaktadırlar.

Şeddadî Devleti Yıkıldı [1164]



Şeddadî Devleti Yıkıldı [1164]
8 Ağustos 2009 KurdistanTime
Şeddadî Devleti, Kürt Revvadî aşiretinden (Selahaddinê Eyyûbî de bu aşirettendir) Muhammed Şeddad tarafından kuruldu. Bu devletin merkezi ilk kurulduğunda Dubeyl Divin’di fakat daha sonra Gence başkent yapılmıştır. Egemenlik alanı Ravvadî aşiretinin yönetimindeki Arran (Güneyde Aras ile kuzeyde Kura ırmakları arasında kalan yer) bölgesi, Nahçîwan, Gence, Berba, Dubeyl ve Beylekan bölgelerinden oluşuyordu. Şeddadî Devleti, 1072′de Anî ve Gence olmak üzere ikiye ayrıldı, 1164′te ise Selçuk kralı Melikşah tarafından ortadan kaldırıldı.



Şeddadi Kürt Devleti’nde sırasıyla şu isimler hükümdarlık etmişti: Ebûlhhesen Elî Leşkerî (971-978), Merzûbanê Mihemed (978-985), Fazlê Mihemed (985-1031), Ebûlfethê Musayê Fazl (1031-1034), Ebulhesan Eli Leşkeri II (1034-1049), Emuşirevanê Leşkerî (1049 - 3 ay), Ebûlsiwar Şawûrê Fazl (1049-1067), Fazlê Şawûr (1067-1073), Fazlê Fazl (1073-1088)



(Yukarıda, Şeddadi sultanlarından Fadl Bin Muhammed dönemine (983-1031) ait bir gümüş dirhem.)

Hamdanî Devleti Kuruldu [890]

1000'li yılların başlgancında bir Kürt savaşçısı (11. Yüzyıl)

Hamdanî Devleti Kuruldu [890]
12 Şubat 2009 KurdistanTime
Merkezi Güney Kürdistan olan Büyük Hamdanî Kürt Devleti (حمدانيون - Hamdanid), 890 yılında Abbasi Halifeliğine bağlı olarak Musul ve Halep çevresinde Hamdan kurê Hamdûn tarafından kuruldu. Önceleri küçük bir egemenlik alanına sahip olan emîrlik, 906 yılında topraklarına Musul, 914 yılındaysa Bağdat’ı kattı. Halifenin desteğiyle kısa sürede egemenlik alanları gelişti ve sırasıyla Halep, Mardin, Cizre, Diyarbekir ve Kerkük’e sahip oldular. Sırasıyla, Hamdan kurê Hamdûn (868-874), Husêyn kurê Hamdan (895-916), Evdillah kurê Hamdan (906-929), Nasir ed-Dewle (929-967), Edîd ed-Dewla (967-980), Bavê Tahir İbrahim kurê El Hesen (989-997), Bavê Evdillah el-Husêyn kurê el-Hesen (989-997) tarafından yönetilen ülke taht anlaşmazlıkları sonucu 945 yılında yönetimini ikiye ayırdıysa da devlet, daha çok Halep merkezli yaşamaya devam etti.

Seyf El Dewle tarafından 945 yılında Halep’teki merkezînden yönetilmeye başlayan devlet aynı yıl Bizans Kralı Romanas’la Ruha’da (Urfa) yaptığı savaşı kazanınca Suriye ve Yukarı Mezopotamya’nın büyük bir bölümüne egemen oldu. Kısa sürede sınırları genişlemesine rağmen Büveyhilerle sürekli olarak çatışma halinde bulunan devlet ilerleyen zamanlarda Arapların da saldırısına uğramaya başladı. Merwanîlerin tarih sahnesine çıkmasıyla bölgedeki etkinliği giderek zayıflamaya başlayan devlet Harput’ta bulunan Kürt aşiretleriyle düştüğü anlaşmazlık sonrası topraklarının büyük bir bölümünü yine Kürtlere kaptırdı ve 1004′te Arap Ukalî Devleti tarafından ortadan kaldırıldı. Halep merkezlî yöneticileri sırasıyla, Sayf el-Dewle (945-967), Saad el-Dewle (967-991), Said el-Dewle (991-1002), Bavê Hasan Elîyê kurê Said (1002-1004) ve Ebul Ma’ali Şerif (1004-1004) olan devletin sınırları içerisinde El Mutanabi, Ebu Farizê Mala ve El Ferabî gibi önemli şair ve bilim adamları yetişti

İç Asya’da Bir Kürt Devleti: Gorîyan [1148-1214]

(Fotoğrafta, Sultan Giyasuddin'in yaptırdığı Herat'taki Cuma (Jama) Camisi)

İç Asya’da Bir Kürt Devleti: Gorîyan [1148-1214]
28 Ocak 2009 KurdistanTime
Kürt Goran aşiretinden Seyfeddîn Surî, tarafından 1148 yılında kuzeydoğu İran’da kurulan Gor Devleti, Harzemşahlar tarafından 1214′te başkent Firuzkuk’un ele geçirilmesi sonucu yıkıldı. 1148 yılına kadar Selçuklu devletine bağlı bir beylik olan Gorîler Seyfeddîn’in beyliğin başına geçmesiyle birlikte bu tarihte bağımsızlık ilan ettiler.
Sûri, kısa bir süre içerisinde devletinin sınırlarını genişletti. Bağımsızlığından kısa bir süre sonra Gazne’ye bir sefer düzenleyerek burayı fethetti ve Kürt topraklarına kattı. Fakat büyük fetihten bir yıl sonra Gazneli Behram Şah bir ordu toplayarak Gazne’yi geri aldı ve Seyfeddîn Surî’yi işkenceyle öldürdü. Bunun üzerine Seyfeddîn’in kardeşi Eledîn Hûsên, bir intikam saldırısıyla Gazneyi tekrar aldı ve sultanları dahil bütün Gazne halkını kılıçtan geçirdi. Gazne’yi de ateşe vererek yaktı. Bu olaydan sonra kendisine “dünyayı yakan” anlamında Şewater Şah adı verildi. Kendisinden sonra gelen Gor hükümdarı Gıyasuddin Goran, Selçuklu ve Oğuzlarla sürekli çatışma halini şiddetlendirererek 1173′te büyük bir hareket başlattı ve kademeli olarak Gazne, Herat, Multan, Uccah, Siudi, Esaver, Debut ve Lahor şehrini ele aldı ve Gazneli Sultan Mahmud Hanedanlığı’ndan artakalan büyük-küçük bir çok beyliği ortadan kaldırarak, kardeşi Muhammed Gorî’yi (Muizzeddin), Gaznelilerin varisi ilan etti. Muhammed Gorî, 1192′de Kuzey Hindistan ve Bengal’i fethetederek Kudbeddîn Aybeg adlı Türkmen komutanını Delhi’ye genel vali tayin etti. Giyasuddin’in 1202′de, kardeşi Muizzeddin Muhammed Gorî’nin ise 1206′da Türk suikastçiler tarafından öldürülmesi sonucu devlet zayıfladı ve hanedanlık parçalandı. Hanedanlığı devralan Gıyaseddîn Mahmud’un da 1212′de öldürülmesinden sonra yerine geçen oğlu Bahauddîn yoğun saldırılara fazla direnemedi, sonrasında da bir türlü istikrar sağlanamadı ve 1214′te Gor Devleti, başkentin düşmesi sonucu ortadan kaldırıldı.
Hükümdar Giyasuddin’in Herat’ta yaptırdığı Eşler Camii, İslam mimarîsinde bir devrim niteliğindeydi ve mimaride yeniliğin başlangıcı oldu. Yine Delhi’deki mimari yapılar ihtişamıyla göz kamaştırır niteliktedir. Kültür ve sanat yatırımları daha çok mimarî üzerinde gelişen Gorlar’ın döneminde Kürtçe’nin Hawramî olarak da bilinen Gorî lehçesi önem kazandı ve bir çok şair, filozof ve bilim adamı yetişti.
Gurîler sırasıyla şu hükümdarlar tarafından yönetildi.
İzzeddin Hüseyin (1100-1146)
SeyfeddinSuri (1146-1149)
Birinci BehaeddinSam (1149-1149)
Alaeddin Hüseyin (1149-1161)
Seyfeddin Muhammed (1161-1163)
Gıyaseddin Muhammed (1163-1203)
Muizzeddin Muhammed (1203-1206)
GıyaseddinMahmud (1206-1212)
İkinci BehaeddinSam (1212-1213)
AlaeddinAtsız (1213-1214)
AlaeddinMuhammed (1214)
Bamiyan ve Tuharistan’daki Kürt merkezinde de Gurîlerin ikinci bir eyaleti bulunmaktaydı. Bu eyaleti vali statüsünde sırasıyla aşağıdaki isimler yönetmiştir.
Fahreddin Mes’ud (1145-1163)
Şemseddin Muhammed (1163-1192)
Behaeddin Sam (1192-1206)
Celaleddin Ali (1206-1215)

Bûwêyhan Kürt Devleti Kuruldu [934]

New York Metropolitan Sanat Müzesi'nde bulunan Bûwêyhan dönemine ait bir seramik (10 yüzyıl)

Bûwêyhan Kürt Devleti Kuruldu [934]
9 Ocak 2009 KurdistanTime
934 yılında Elî Hesen ve kardeşleri Hûsên ile Ehmed tarafından Güneydoğu Kurdistan’da kurulan Bûwyehan Kürt Devleti’ne (Büveyhoğulları, Buyids, Bowyiyun, آل بویه,) Selçuklu emîri Tuğrul Bey tarafından 1050′de son verildi. Babaları Buwê Bavê Şûce’den dolayı bu devlete Bûwêyhan adı verilen devlet Şiilik mezhebinin merkezlerinden biri olan devletin kurucuları Şahênşah adıyla bilinmektedirler.
Deylem dağlarında yaşayan bir Kürt aşireti olan Bercenkiaver’e mensup bu kardeşler, kısa bir süre içinde devletin egemenlik alanını güneyde İsfahan ve Şiraz’a, kuzeyde ise Hamedan ve Hazar Denizi’ne kadar genişlettiler. Abbasi halifesi, Ebu Mansur Muhammed El Qahir Billah devletin kısa süre içerisinde büyümesi üzerine bu devletin egemenliğini tanımak zorunda kaldı. Nitekim ilerleyen zamanlarda halifeliğin merkezi Bağdat da Kürt eğemenliğine girdi. 1062′de devlet yönetiminde Şahbankara Kürt aşiretinden Lorî Fedlawî’lerin (1156-1424 yılları arasında kurulan Fedlawî Kürt Devleti’nin atalarıdırlar) de söz sahibi olması yönetim biçimi olarak üçlü bir bölgelendirmeyi uygun gören Bûwêyhanlar Deylem, Rey ve Güney Kürdistan merkezli bir yapı kurdular.
Sürekli iç ve dış çatışmalarla uğraştığı için sınırları değiştiği için kültür ve sanatın pek gelişmediği bu devlette savaş kültürü ve silahlanma gelişmişti. Yalnız, Adud üd-Dewle Fana Xusrew’in hükümdarlığı sırasında pek çok cami, hastane, imarathane, yol ve kuyu yapıldı.
Bûweyhanlar sırasıyla şu hükümdarlar tarafından yönetildi.
Ali kurê Buwê (’Imad ed-Dewle) 934-949
Fana Xusrew (’Adud ad-Dewle) 949-983
Şêrzil kurê Fana Xusrew (Şeref ed-Dewle) 983-989
Merzuban kurê Fana Xusrew (Semsam ed-Dewle) 989-998
Fêroz kurê Fana Xusrew (Baha’ ed-Dewle) 998-1012
Bavê Şûce kurê Fêroz (Sultan ed-Dewle) 1012-1024
Bavê Kelcar Merzuban kurê Şûce (Imad el-Din) 1024-1048
Xusrew Fêroz kurê Merzuban (Ebu Nasr el-Melîk el-Rehîm) 1048-1055
Fulad Sultan b. Marzuban (Abu Mansur) 1055-1062

Eyyûbî Kürt İmparatorluğu Kuruldu [1175]

14. yüzyıla ait bir Selahaddin çizimi. Altta: Batılı bir gezginin çizdiği Selahaddin'in Askeri adlı 12. yüzyıla ait bir tasvir

Eyyûbî Kürt İmparatorluğu Kuruldu [1175]
10 Ekim 2008 KurdistanTime
Muhteşem Kral olarak bilinen Selahadinê Eyyûbî tarafından Mayıs 1175′te kurulan imparatorluk, Selahaddin’in 4 Mart 1193 yılında ölmesi üzerine parçalanmaya başladı.
1137 yılında doğan ve Kürt Revvadî aşiretine mensup Selahaddin çok iyi bir dinî ve askerî eğitim aldı, 1165 yılında Mısır’a vezir seçildi. Yönetimin çeşitli kademelerine yakın akrabalarını yerleştirerek sağlam bir yapı oluşturdu. Fransız ve Bizansların müşterek saldırılarını başarıyla bertaraf eden ve onlar karşısında zaferler elde eden bu komutan, İslam dünyasında kendisine büyük sempati duyulan, tam anlamıyla güçlü bir vezir ve önder durumuna geldi.

10 Aralık 1171′de varlığını 200 yıl sürdürmüş olan Mısır Fatimî halifeliğine son verdi. Kısa bir süre içerisinde Yemen, Aden ve Hicaz’ı aldı. Suriye Kralı Nureddin’in 13 Mayıs 1174′te ölmesi üzerine, bir orduyla Dimeşq’e (Şam) girerek burayı da hakimiyetine aldı. Mayıs 1175′te Bağdat’taki Abbasî halifesi Selahaddinê Eyyûbî’nin krallığını kabul ederek, fethettiği topraklardaki otoritesini kabul ettiğini ilan etti. Dinde yaptığı reformlardan dolayı adı Yusuf Şêr Eyub iken dini ıslah eden manasında kendisine Selahaddin adı verildi. Hükümdarlığında kullandığı tam ismi şöyledir: El Malik El Nâşîr Salahaddin Yusuf ibni Eyyub. Bu gelişmelerden sonra Musul’a girerek, Atabekleri ortadan kaldırdı ve ülkesinin sınırlarını Fırat’a kadar genişletti. Sırasıyla kuzey Kurdistan’daki küçük beylikleri ve Kürt aşiretlerini topraklarına katarak kuzeyde Ermenistan’a kadar ilerledi. Kendisine doğuda Dicle’yi sınır alan Eyyûbî İmparatorluğu güneyde Yemen’e, batıda ise Tunus’a kadar uzanıyordu. 1187′de Kudûs’ü Hıristiyanların elinden aldı. Merhameti ve adaletiyle Hıristiyanların takdirini kazanan Selahaddin’in bu zaferi İslam dünyasında ona duyulan saygıyı daha da arttırdı ve ölümsüz bir hükümdar yaptı.
Eyyubîler döneminde pek çok Kürt yazar, şair, filozof ve aydın yetişti. İzzeddin Ali, Mecdeddin Ebu Saadet, İbnul Esir el Cizirî bunlardan birkaçıdır.
Küçük Resim: Batılı bir gezginin çizdiği Selahaddin’in Askeri adlı 12. yüzyıla ait bir tasvir

Botan’da Bir Kürdistan Hükümeti [1842]

Fotoğraf: 1880'lerde İstanbul'da bulunan Bedirxanîlerin önde gelenleri toplu halde. Oturanlar (soldan sağa): Emin Ali Bey, Ali Şamil Paşa, Bahri Bey. Ayaktakiler (soldan sağa): Murat Remzi Bey, Hasan Bedirxan, Mikdat Mithat Bedirxan ve Kamil Bedirxan.

Botan’da Bir Kürdistan Hükümeti [1842]
14 Temmuz 2008 KurdistanTime
1803 yılında Cizre’de dünyaya gelen Bedirxan Bey, 18 yaşında (1821) Botan Emirliği’nin başına geçti. Bedirxan Bey çok genç yaşta olmasına rağmen, çevredeki Kürt beylerine iktidarını kabul ettirdi. Osmanlıya asker ve vergi vermeyi reddetti ve bağımsız bir ordu kurup kendi emirliğinin içerisine yeni topraklar katarak genişlemeyi sürdürdü. Kısa bir süre içerisinde Bitlis, Hakkâri, Muş, Van ve Kars Kürt beyleriyle ittifak sağlayarak Osmanlı eğemenliğine karşı Peymana Pîroz’u (Kutsal Anlaşma) gerçekleştirdi.
Bu birliğe Doğu Kurdistan’ın en büyük Kürt beyliği olan Erdelan Beyliği’ni de dahil ederek, aşiretlerden ortak bir ekip kurdu ve kaleleri gözden geçirip yeni kaleler inşaa etti. Kurulan ordunun askerî gücü arttırılarak, Cizre’de biri barut diğeri tüfek üreten iki atölye kurdu. Yerli uzmanların yetişmesi ve modern savaş taktiklerini öğrenmeleri için Avrupa’ya öğrenciler gönderdi. Ermeni ve Asurilerle antlaşmalar imzalarak onların güçlerini yanına aldı ve Kürtler için gayri müslimlerle evlenmeyi serbest bıraktı. Osmanlı’nın aldığı vergiden çok daha az bir oranla vergi aldığı için halkın sempatisini topladı böylece civar halkların topraklarını da beyliğine kattı. En büyük hayalinin Karadeniz ile Van Gölünü tıpkı yine o zaman yapımı konuşulan Süveyş gibi bir kanalla birleştirerek denizlere açılmak olduğu söylen Bedirxan Bey, ticaretin gelişmesini sağlamak için Van Gölü’nde deniz taşımacılığını geliştirdi ve modern gemi inşa tekniklerini öğrenmeleri için de 140 öğrenciyi İngiltere’ye gönderdi.
Nihayet 1842 yılında bağımsızlık ilan eden Bedirxan Bey, Cizre’yi başkent yaptı Kurdistan bayrağı çekildi. Kürt liderler, Kurdistan hükümetini koruyacaklarına ve Bedirxan Bey’i destekleyeceklerine dair and içtiler. Süreç, Kürt coğrafyasının Osmanlı’dan ayrılması doğrultusunda gelişiyordu. Bu da İstanbul’un yanı sıra bölge üzerindeki çıkar dengelerini sarsacağı için Avrupa devletlerini ürkütüyordu. Batılı misyonerlerin teşvikiyle, Asuriler, Bedirxan Bey ile olan anlaşmalarını bozarak ona olan desteğini geri çektiler. Bu noktadan hareketle, batılı devletlerin sultan üzerindeki baskıları, Osmanlı yöneticilerini Bedirxan Bey’e karşı harekete geçmeye teşvik etti. Mereşal Hafız Paşa, görüşmeler yoluyla Bedirxan Bey’in Osmanlı hakimiyetini tanımasını sağlamakla görevlendirildi. Ne var ki Bedirxan Bey görüşmeleri kabul etmedi ve ne yapıldıysa sultandan gelen teklifleri reddederek Kurdistan’ın bağımsızlığını vurguladı. Tarih, 6 Haziran 1847′yi gösterdiğinde Osmanlı ordusu üç koldan başkente saldırıya geçtiler. Harput, Urfa, Diyarbekir, Erzurum, Bağdat ve Musul bölgelerinde bulunan askeri güçler de bu taarruza katıldılar. Osmanlıların sayıca üstünlüğüne rağmen Bedirxan Bey’in kuvvetleri ilk çarpışmada üstünlük elde ettiler. Fakat Bedirxan Bey’in yeğeni ve önemli komutanlarından Yezdan Şer’in esir düşmesi neticesinde gizli cephanelerin yerleri ortaya çıkmış ve silah fabrikası Osmanlılarca ele geçirilmişti. Bu arada Kars, Van ve Muş’ta da Kürt aşiretleriyle Osmanlı askerleri arasında küçük çaplı çatışmalar meydana geliyordu. Bir sonraki çatışmada Kürt beylerinin yardıma geç ulaşması sonucu Bedirxan Bey, kendi birliğiyle Eruh Kalesi’ne çekilmek zorunda kaldı. Osmanlıların kale kuşatması görüşmelere zemin hazırladı 27 Temmuz 1847′de Bedirxan Bey, hiçbir askerine dokunulmaması şartıyla teslim oldu. Bedirxan Bey ve ailesi önce İstanbul’a daha sonra da Girit adasına sürgüne gönderildi. Aşırı nemden dolayı hastalanan Bedirxan Bey, Kürdistan’da ölmek istediğini sultana bildirdiyse de bu isteği kabul görülmedi ve Şam’a sürüldü. Son yıllarını burada yaşayan Bedirxan Bey, 1868′de burada öldü.

Alamut Kürt Devleti Talan Edildi [1256]

17. yüyyıl Rus arşivlerinden bir Alamut Kalesi tasviri

Alamut Kürt Devleti Talan Edildi [1256]
11 Temmuz 2008 KurdistanTime
Alamut Kürt Devleti, Moğol hükümdarı Hülagü tarafından 1256 yılında yıkılarak ortadan kaldırıldı. 245 yıl ayakta kalan devlet, Hasan El Sabah tarafından 1011′de kurulmuştu. Hasan El Sabah, İsmailiye mezhebi dini öğretisi temelinde güçlü bir örgütlenme yaratıp, Kürt aşiretlerini hareketlendirerek Ziyar Devleti’ne son verdikten sonra, aynı topraklarda merkezî Qazvin yakınlarındaki Alamut Kalesi olmak üzere bu devleti kurdu. Bağımsız varlığını 179 yıl sürdüren bu devlet, 8 hükümdar tarafından yönetildi. Devletin son hükümdarı Kurşah, Moğollar tarafından idam edildi.
Bu devletin sınırlarında kendisi de bir filozof olan Kral Hasan’dan dolayı metamatik ve astronomi müthiş derecede ilerledi. Haşhaşilik olarak da bilinen örgütün kuruculuğuyla dünyanın ilk teröristi kabul edilen Hasan El Sabah, 1124 yılında ölene kadar, Selçuklu Türklerinin ve Nizamülmülk’ün korkulu rüyası oldu. Yine de etkileyici dini lider ve başarılı bir devlet adamı olan Hasan El Sabah için Marko Polo şöyle der: “Bu kişi yüksek dağlık bölglerde bir sevgi cenneti kurdu. Çok zengin bir hazineye sahipti. Kurmuş olduğu bu cennet onu kısa zamanda geniş bir taraftar kitlesine sahip kıldı. İslam ülkelerinin her tarafından binlerce genç, bu cennete girebilmek için akın ediyordu…”

(Altta günümüzde Alamut Kalesi’nden artakalanlar.)

Kürtler, İran’a Hükümdar Oldu [1750]

Zend Hanedanlığı’nın Kürt ressamlarından Ebul Hassan Gaffari Mustawfî El Keşanî tarafından yapılmış Sultan Meclisi adlı yapıtı - 18. yy

Kürtler, İran’a Hükümdar Oldu [1750]
22 Mayıs 2008 KurdistanTime
Safevi Hanedanlığı’nın Çaldıran Savaşı’ndan sonra zayıflayarak devrilmesi ve Nadir Şah’ın 1736′da zor yoluyla Pers ülkesinin başına geçmesi, Kürtler için yeni ve acı tecrübeler getirdi. Dokuz yıllık diktatörlüğünde Nadir Şah, büyük askeri seferlerde Kürtleri bir kalkan olarak kullandı ve Kürt yurdunun büyük bir yıkım ve can kaybına uğramasına, Osmalıya karşı geliştirdiği saldırılar sürekli olarak Kürtlerin yerinden edilmesine sebep oldu.

Osmanlı’nın Kürtlerle iyi ilişkiler içerisine girmesi Şah’ın Kürtlere karşı sert tedbirler uygulanmasını beraberinde getirdi. Bu tedbirler arasında Kürt birliğini bozmak ve aşiretler arasında sorunlar yaratmanın dışında, İran’ın doğu sınırlarını Türkmen saldırılarına karşı korumak bahanesiyle 18 bin Kürt ailesinin Horosan’a göç etmeye zorlanması vardı.

Nadir Şah’ın 1747′de ölmesinin ardından gelen karışıklık ve düzensizlik döneminde, başarılı bir Kürt lider olan Kerîmxan Zend başa geçti ve 1750 ile 1779 yılları arasında İran’ı yönetti. 1750′de Şiraz’ı ele geçiren Zend, bağımsızlığını, burayı ‘kutsal ve adaletli ülkesinin’ başkenti ilan ederek duyurdu ve aradından bütün Fars topraklarını alarak Loristan’daki Kürt Bahtiyarilerin de egemenliğine son verdi. Ülke otuz yıla yakın yeni bir inşaadan geçti. Müzik, resim, mimarî ve edebiyatta müthiş ilerlemeler yaşandı. Şiraz, Firûzabad ve İsfahan gibi şehirler onarılarak birçok kervansaray yaptırıldı. Kerimxan Zend’in aydın ve merhametli bir lider olması, selefi Nadir Şah’ın vahşiliği ve kan dökücülüğünün ardından çokça ihtiyaç duyulan huzuru ülkede hakîm kıldıysa da 1779′da ölümüyle karışıklık tekrar başladı. Zend hanedanlığı bir müddet sonra ikiye bölünerek Kerimxan Zend’in kardeşleri ve oğulları tarafından yönetildi. Sırasıyla ülkeyi, Ebul Feth Xan, Eli Miraz Xan, Mihemed Eli Xan, Sadiq Xan Zendî, Eli Miraz Xan (tekrar), Cafer Xan, Litf Eli Xan yönetti ve ülke Kacarlar ile girdiği mücadeleler sonrası zayıflayarak 1794 yılında ortadan kaldırıldı.
Kürtler için otuz yıllık bu egemenlik müthiş bir ferahlık getirmişti fakat Kürt Zend Hanedanlığı’nın ortadan kaldırılması yeni bir yıkımın başlangıcı oldu çünkü Zendlere son veren Kacarlar, tüm Zend aşiretini ve ve onlarla işbirliği yapmış Kürt aşiretlerini cezalandırmak için onları katletmeye başladı. Yaklaşık yüz yılı bulan bu sistemli katliamlar bir noktadan sonra Kerimxan’ı destekleyen aşiretlerle sınırlı kalmayarak diğer Kürtlerin de katliamını getirdi. Nitekim, Zend aşiretiyle geçmişten husumeti bulunan Erdelan ve Mukrî bölgelerindeki aşiretler de bu katliamlardan nasibini aldı ve Kürtlerin en eski beyliği olan Erdelan Beyliği’ne 1867′de son verildi, Mukrî bölgesindeki Babanlar ise bir kaç yıl sonra aynı kaderi paylaştılar.

Merwanî Devleti Kuruldu [981]

Ubeydullah bin Bahtişu ile Amid emiri Sadeddin’i gösteren bir minyatür (11. Yüzyıl - BL)

Merwanî Devleti Kuruldu [981]
7 Temmuz 2007 KurdistanTime
Harputtaki Kürt aşiretlerinden Dostkî’lere mensup Ebu Abdullah Şa Baz Bin Dostik tarafından 981 yılında Meya Farqin’de (Diyarbekir-Sîlwan) kurulan Merwanî Kürt Devleti’nin varlığına, 1085′te Selçuklu Emîri Melikşah tarafından son verildi.
990 yılında Hamdanîlerle yapılan bir savaşta Baz ölünce, yerine yeğeni, Merwan’ın oğlu Ali Hasan geçti. Babasına atfen, devlet Merwanî olarak adlandırıldı. Devletin egemenlik alanı kısa bir sürede gelişti. Güneyde Cudî eteklerinden başlayıp Cizre ve Hasankeyf’e, batıda Harput, kuzeyde Malazgirt ve doğuda Hakkâri’ye kadar uzandı. Çoğu tarihçiye göre, Merwanîlerin zenginliğine göz koyan Melikşah, devletin hükümdarlarından Nasır Nizam El-Dewle’ye memleketi paylaşma teklifinde bulundu; fakat bu teklif reddedilince, Melikşah veziri Fahrüldevle yönetiminde büyük bir ordu göndererek Diyarbakır ve Silvan’ı ele geçirirerek hazinedeki 1 milyon altına el koydu. Mervanî ailesini de Bağdat’ın kuzeyinde bulunan Harbe köyüne sürgüne gönderdi.


Merwanîler döneminde Kurdistan’da birçok cami, medrese, kervansaray, köprü, hamam, su kanalı yapıldı. Meyafarqîn bu dönemde büyük bir ticaret merkezi haline geldi. Emir Ebu Nasr döneminde kültürel ve edebî çalışmalara önem verildi. Devlete sığınan şairler ve bilim adamları himaye edildi. Bu nedenle El Dela, Tihamî, Ebu Riza, Siman El Hotaci gibi birçok yerli ve yabancı şair, şiirlerinde Emir Ebu Nasr’dan övgü ile söz ederler.

Mitannî Krallığı Kuruldu [M.Ö. 1500]


Resim1: Ateş ve Su Tableti: Mitannîlerin ilk kralı Kirta'nın kahramanlığını anlatan tabletin ön ve arka yüzü - M.Ö 1500
Mitannî Krallığı Kuruldu [M.Ö. 1500]
28 Mart 2007 KurdistanTime
Mitannî Krallığı, milattan önce 1500’lü yılların başında Kürdistan coğrafyasının kuzeybatısında bir üst medeniyet olan Hurriler tarafından kuruldu. Hititlerin belgelerinde geçtiği haliyle isimlendirilen bu ülkenin kendi dilinde hangi adla anıldığı henüz tespit edilmemiş olmakla birlikte; büyük kanı onların da çağdaşları Asurîler gibi ülkelerine Hani-Galbad adını verdikleri yönündedir. Mitannî Krallığı, Fırat kıyısındaki Qarqamiş (Karkamış) kentinden başlayarak Bêlih ve Xabûr’u da çevreleyip Nisibis’e (Nusaybin) kadar uzanıyor ve doğuda Bitlis, kuzeyde Elazığ ve Malatya’yı içine alarak güneyde Aleppo (Halep) ve Nuzzi (Kerkük) kentlerini kapsıyordu. Kuzey ve batısında Hattilerin bulunduğu ülkenin güneyinde Asurîler, doğusunda ise diğer Hurrî kabilelerinin oluşturduğu küçük krallıklar bulunmaktaydı. Mitannî Krallığının başkenti, bugün Mardin olarak bilinen ovada kurulu Waşukkannî’ydi.
Asurîlerle girdikleri savaşlar sonrası zayıflayarak M.Ö 1200’lere doğru dağılan; fakat M.Ö 900’lü yıllara kadar Asurîlerin bir eyaleti olarak devam eden krallık, tek hanedanlık olmak üzere 14 kral tarafından yönetildi (Kirta 1500-1490, I. Shuttarna 1490-1470, Barattarna 1470-1450, Parshatatar 1450-1440, Shaushtatar 1440-1410, I. Artatama 1410-1400, II. Shuttarna 1400-1385, Artashumara 1385-1380, Tushratta 1380-1350, Shuttarna III 1350, Mattivaza 1350-1320, I. Shattuara 1320-1300, Wasashatta 1300-1280, II. Shattuara 1280-1270).
Güçlü dönemlerinde Asur ve diğer komşularının topraklarına el koyarak vergi alan Mitannîler, Mısır hanedanlıklarıyla sağlam bir bağ oluşturmuş ve kral eşlerinin firavun soyundan olmasına dikkat etmişlerdi. Ülke kralının, halkın babası olarak görüldüğü ve çoktanrılı inancın geliştiği ülkede, inanç sistemi ve tanrı isimleri Wedîk Hindî inancının tanrı isimleriyle aynıydı. Hindo-Aryen oldukları kabul edilen Mitannîlerin kral isimleri, tanrı adları, at yetiştiricilikleri, iki tekerlekli savaş arabaları, işleme ve çömleklerde kullandıkları motif ve teknikleri, sahip oldukları coğrafya ve diğer kültürel terimler ile halen Kürtçede yaşayan kimi sözcük ve Kürtler tarafından halen kullanılan kimi coğrafî adlar onların bugünkü
Kürtlerin ataları oldukları savını kuvvetlendirmiştir.Çanak-çömlekçiliğin ilk başlarda gelişmekte olduğu ülke zamanla halı dokumacılığının icat edildiği bir merkez oldu. Mezopotamya, Mısır ve Agyan (Ege) sanatlarından etkilerin bulunduğu Mitannî sanatı, bazalt taşlar üzerine yapılmış işlemelerle günümüze kadar ulaşabilmiştir. Kanatlı güneş, tilki, yıldız ve insan başı figürlerinin yer aldığı işlemelerin büyük bir kısmı Fransa’daki Louvre Müzesi’nde bulunmaktadır.
Sosyal hayatın ve mülk edinme kavramlarının gelişmiş olduğu Mitannî halkında bütün önasya toplulukları gibi evlilik, hukukî bir akit olarak kabul ediliyordu. Medenî hukukun temelini şahsî mülkiyet kavramı oluşturuyordu. Mitannîlere ait veraset, vekalet ve yargılanma ile ilgili bir takım çivi yazılı tabletler Kerkük ve Musul yöresindeki kazılarda bulunmuştur. Bu tabletler, ülkenin ne denli bir sosyal yapıda olduğunu çok iyi yansıtmıştır.
Kürt sözcüğünün ilk hali olarak kabul edilen ve ilk kez bu dönemde Asurlular ile yapılan ve Mittanîlerin kaybettiği bir savaş sonrası, Asur Kralı I. Tiglath-Pileser adına hazırlanan zafer silindirinde (M.Ö. 1125) geçen Kurtie / Qurti halkının ismi bu döneme denk gelmektedir. Asurluların bu yazıtta bahsettiği ve Azu Dağı’nda yer aldığı söylenen Kurtie, arkeologların belirlemesine göre Hizan Dağı dolaylarındaki Kurtî bölgesi ile aynıdır. Nitekim ünlü Kürt tarihçisi Şerefxan, 1597 yılında yazdığı Şerefname’de bu bölgeden Kürt yöneticilerin ikametgahı olarak bahsetmektedir. Yazıktır ki, 25 Aralık 1935’te Türkiye Cumhuriyeti’nin bazı Kürt yerleşim birimlerinin ismini değiştirmesinden nasibini alan Kurtî nahiyesinin adı Aksar olarak değiştirilmiştir. M. Izady’ye göre, 3100 yılı aşkın bir zaman dilimi yaşayan ve Kürt isminin doğum yeri olan bu isim çok yakın bir dönemde tarihe karışmış olmaktadır. Tarihçi Gernord Wilhelm ve Prof. Ephraim Avigdor Speiser, Kral I. Tiglath-Pileser’in bu tabletinde geçen Kurtie / Qurti sözcüğünün evrim geçirerek klasik Yunan ve Roma metinleriyle İslam öncesi Farsça kaynaklarda Kurtî (Latincede Cyrti) halini aldığını söylerken, M. A. Morrison ve D. Owen ise bilinen ilk Mitanni kralının isminin Kirta olmasını ve bunun Kurtie

sözcüğüyle olan etimolojik bağını vurgularlar.
Mitannilerin kalıntılarıyla ilgili olarak ilki 1880’de olmak üzere, Qazanê (Urfa – Konuklu köyü), Qarqamiş (Antep - Karkamış), Kelazan (Elaziz Kalesi), Sêgir (Diyarbakır – Üçtepe), Xawuştran (Diyarbakır’ın Bismil ilçesine başlı Kavuşturan Höyük Köyü), Tirban (Siir- Türbehöyük), Gircafer (Malatya - Cafer Höyük), İzollu (Malatya), Pirotan (Pirotlu – Malatya), Gundê Şêran (Malatya – Aslanlı Köyü), İsahöyük (Malatya) Halep, Rassulayn (Suriye) Musul (Ninewe) ve Kerkük (Nuzzi) kazıları yapılmıştır. Türkiye sınırları içerisindeki kazıların çoğu baraj alanı kurtarma kazıları olarak yapılmış ve kalıntıların çoğu kurtarılamamıştır. 1979 yılında başlayan Karakaya Barajı alan kurtarma kazılarının İsahöyük ve İzollu’dan sonraki ayakları başlamadan sona erdirilmiştir.
[Resim2: I. Radiant - Mitanni Kraliçesi Büstü. Resim3: Mitannilerde kalma bir halı deseninin tıpkı çizimi. Resim4: Mitannî Kralı Tushratta'dan, Mısır Kralı III. Amenhotep'e yazılan mektup (1370) - Tel-el Amarna kazılarında bulunan bu tablet halen British Müzesi'nde bulunmaktadır...]

Soran Kürdistan Prensliği Kuruldu [1830]


Soran Kürdistan Prensliği Kuruldu [1830]
5 Mart 2007 KurdistanTime
Mir Muhammed, 1810′da Şîrwan ve Biradost beyliklerini birleştirerek Rewanduz’da yeni bir egemenlik alanı oluşturdu. 5 kişilik askeri konseyin yönetiminde 50 bin kişilik bir ordu kuran Mir Muhammed, başkent Rewanduz şehri olmak üzere mirlik düzeyinde çeşitli faaliyetlerde bulundu. Kürtler arasında Mirê Kor olarak da bilinen Mir Muhammed, 1816′da Havlokan’da kurduğu silah fabrikasında kılıç, hançer, top gövdesi, fişek, top tekerleği, ve diğer mühimmatlar üreterek düzenli ordu üzerinde çalıştı ve 1830′da Osmanlı Devleti’ne karşı bağımsızlık ilan etti. Osmanlı’nın Bağdat valisi tarafından resmen tanınan hükümet, kendi adına bir Kürdistan Dinarı bastırdı. İlk yıllarında Osmanlı’nın hafife aldığı Soran Kürdistan Prensliği 1833′te bölgedeki Ermeni ve Yezidi Kürtlerle de ittifak kurup Diyarbakır ve Mardin’deki Osmanlı egemenliğine de son verince Osmanlı orduları kumandanı Reşit Paşa bir kuvvetle Mir Muhammed’in ordularına küçük çaplı saldırılar düzenlemeye ve Kürdistandaki bazı yerleşim birimlerini yağmalamaya başladı.
Yaklaşık beş yıl süren sürtüşmeler sonrası yapılan müzakereler, Osmanlı’nın, Kürtlerin bağımsızlık fikrine ne denli karşı olduğunu ortaya koydu. Şeyhülislam Molla Hadi’nin ‘Kürtlerin Osmanlıyla savaşmalarının ümmete ihanet olduğu’ yönündeki fetvası sonrası bazı Kürt aşiretlerinin geri çekilmesiyle Mayıs 1838′de başlayan kanlı çarpışmalar, 13 Ağustos 1838′de Mir Muhammed komutasındaki Kürdistan ordusunun, bir İngiliz yüzbaşısının komutasındaki Türk-İran kuvvetlerinin ortak saldırısı sonucu Rewanduz yakınlarında yenilgiye uğramasıyla son bulacaktı. Bu yenilgiden sonra çok sayıda Kürt yerleşim birimi yağmalandı ve Rewanduz’un büyük bir kısmı ele geçirilerek yakıldı.

Kurdistan Teali Cemiyeti Kuruldu [17 Aralık 1918]


Kurdistan Teali Cemiyeti Kuruldu [17 Aralık 1918]
3 Nisan 2009 KurdistanTime
Kürdistan Teali Cemiyeti 17 Aralık 1918′de İstanbul’da kuruldu. Cemiyetin başkanlığına Seyit Abdülkadir, genel sekreterliğine ise Hüseyin Şükrü Bey seçilmişlerdi. Dr. Şükrü Sekban, Muhittîn Namî, Babanzade Hikmet Bey ve Aziz Bey ise cemiyetin yönetim kurulu üyeleriydiler. İstanbul merkez şubenin dışında Diyarbekir, Bitlis ve Elazığ’da da şubeleri açılan cemiyetin amacı, “Kurdistan’ın madden ve manen ileritilmesi ve yükseltilmesine ve Kürt milletinin İslam terbiyesi, fikri ve ruhi vasıflarına ilişkin hususları üzerinde çalışmalar yapmak” olarak belirtiliyordu. 11 Ekim 1920′de Osmanlı Hükümeti, Kürt Teali Cemiyeti’nin kapatılması kararını aldıysa da cemiyet, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş günlerine kadar faaliyetlerine devam etti. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi tarihinde ‘zararlı cemiyetler’in en başında göründü.
KÜRDİSTAN TEÂLİ CEMİYETİ NİZAMNAMESİ
Madde 1 - Kürtlerin menati-i umumiyesinin temin ve teshili inkişafi maksadıyle “Kürdistan Teali Cemiyeti” nâmı ile bir cemiyet teşekkül etmiştir. Merkezi İstanbul’dadır. Kürdistan’da ve indelhace sair yerlerde şubeler küşad edecektir. Aynı maksada çalışacak cemiyet ve akvam-ı saire ile teşrik-i mesai eder.
Madde 2 - Cemiyet maksadına vüsül için, her lisanda yevmi ve mevkut gazete, risale ve kitaplar neşir ve mütalâahaneler, mektepler ve matbaalar tesis edecek ve gece dersleri, konferanslar verecek ve münasip yerlere heyet-i irşadiyeler gönderecek ve her nevi müsesat-ı hayriye ve içtimaiye vücude getirecektir.
Madde 3 - Sui ahlâkla müştehir olmayan her Kürt ve Kürt olmayan ve cemiyetin maksadına hizmet etmesi memul bulunan herkes cemiyete aza olabilir.
Madde 4 - Cemiyet azalıklan müessis, âmil ve tabiî namile üç sınıfa ayrılır.
1 - Esna-yı duhulde asgari dört lira duhuliye ita ve şehri bir lira taahhüt eden aza-yı müessiden olur.
2 - Hin-i duhulde asgari iki lira duhuliye ve şehri bir lira taahhüt eden zevat aza-yı tabiiyeden olur.
3 - Mebde-i duhulde asgari beş kuruş duhuliye ve şehri iki kuruş taahhüt eden zevat aza-yı tabiiyeden olur.
Madde 5 - Cemiyetin varidatı azaların duhuliye ve şehriyelerinden mütehassıl mebaliğ ile teşebbüsat-ı cemiyetten, teberrüat ve saireden mütehassıl mebaliğdir.
HEY’ET-İ İDARE
Madde 6 - Hey’et-i idare bir reis ve iki reis vekili ve on üç azadan ibarettir: Muhasebeci ile başkatip ve veznedar ve katip aza meyanmda intihap olunur.
Reis mutlaka aza-yı müessise meyanından, diğerleri müessis, âmil ve tabiî azalardan rey-i hafı ile intihap olunur. Müddetleri bir senedir. Sene nihayetinde âtide beyan olunacak heyet-i umumiyenin hin-i akdinde yeniden hey’et-i idare intihap olunur. Evvelki heyetin tekrar intiabı caizdir.
Bu heyelin fevkinde bir heyet-i istişare bulunacaktır. Hey’et-i istişare indelicap meşâyih ve ulema ve şürefa ve ümeradan heyet-i umumiyenin intihabiyle teşkil edilir.
Madde 7 - Hey’et-i idare riyasetinin inhilâli takdirinde riyasete reis-i sani inhisalinde yerine reis-i mezkûrun madununda haiz-i rey olan zat ikame edilir. İnhilâl edecek azalığa heyetin ekseriyet-i ârası ile bir zat intihap olunur.
Madde 8 - Veznedarın mükellif olması şarttır.
Madde 9 - Hey’et-i idare bir sene-i kâmile zarfında nizamname-i dahilî mucibince cemiyetin her nevi umur ve muamelâtmı tedvir eder ve bu müddet zarfındaki teşebbüsat ve icraattan yegâne mesul bulunur.
Madde l0 - Hey’et-i idare haftada lâakal bir defa içtima eder.
Madde 11 - Hey’et-i idare mukarreratı ekseriyet-i arâ ile ittihaz edilir. Fazla bir rey ekseriyeti temin eder.
Madde 12 - İçtimaın ruznamesi içtima’dan evvel Reis ve kâtib-i umumi tarafından ihzar ve heyete tebliğ olunur. İttihaz olunan mukarrerat defteri mahsusuna kayd ve zeyri onu ittihaz eden hey’et tarafından imza edilir ve karara itiraz eden aza mevaddi mukarrere zeyrine esbab-i itiraziyeyi kayıt ve imza eder. Hey’et-i idare kendisini terkip eden onaltı azadan dokuzu olmadıkça ittihaz-ı mukarrerat edemez.
Madde 13 - Sene hitamında hey’et-i idare hey’et-i umumiyeyi içtimaa davet eder. İçtimaın ilânı yevmi içtimadan lâakal onbeş gün evvel yapılır.
HEY’ET-İ UMUMİYE
Madde 14 - Hey’et-i umumiye cemiyetin her nevi azasından teşekkül eder. Madde 15 - Vâki olacak dâvete vakti muayyeninde icabet eden mikdarı azanın içtimai ile hey’et-î umumiye teşekkül eder ve her nevi kararlar ittihaz edebilir.
Madde 16 - Hey’et-i umumiye senede bir kere ağustosun otuzbirinci günü alelâde içtima eder. Hey’et-i idarenin kararı veyahut aynı bir merkezin bir sülüs azasının talebiyle bir defaya münhasır olmak üzere suret-i fevkalâdede içtimai mümkündür.
Madde 17 - Hey’et-i umumiye nisap husulünden sonra müessis azanın en yaşlısı tarafından mezkûr içtima için bir reis ve kâtip intihabına dâvet olunur. İntihap olunan reis, hey’et-i idarenin muamele-i intihabiyesine yardım etmek üzere aza-yı mevcude arasından ayrıca yedi zat tayin eder.
Madde 18 - Hey’et-i umumiye bir senelik hûlasa-i hesabiye ve icraatı gösteren mazbatayı istima ve münakaşa neticesinde tasdik eder. Badehu intibahata şüru ile (6) mcı madde mucibince yeni hey’et-i idareyi ve kongre azasını intihap eder.
Madde 19 - Reylerin tasnif ve neticesinin ilânı aynı içtima iptidasında icra edilir.
KONGRE
Madde 20 - Senede bir defa Merkez-i Umumide içtima eder. Cemiyetin hali malisini ve bir senelik icraatını tedkik ve tasdik eder. Ertesi seneye ait umum şuabatın bütçelerini tedkik ve tâyin ve indellüzum cemiyet nizamnamelerinde tadilât icra eder. Kongrenin içtima ve suret-i müzakeresini irae eden tafsilât nizamname-i dahilide münderiçtir. Kongreye her şubeden lâakal bir zat intihap olunur.
KASA, TAHSİL-İ VARİDAT, SARFİYAT VE UMUR-U TAHRİRİYE
Madde 21- Bütün azanın duhuliye ve şehriyeleri yekûnunun yüzde yirmisi kasada hıfz ve mütebazisi bir bankaya tevdi olunur.
Madde 22 - Cemiyet varidat ve mesarifini defatiri mahsusasına müdekkikane kaydetmek veznedarın ve bu muamelenin usulü dairesinde ïcrasını teftiş Reisin vazifeleridir.
Madde 23 - Taahhüdat-ı şehriye ve her nevi varidat-ı cemiyet koçanlı makbuzlarla ahzedilir. Bunların numarası sene dahilinde ve bilâfasıla teselsül eder. Bu makbuzat cemiyetin mühr-ü resmisi ile reis ve veznedarın imzasını ihtiva eder.
Madde 24 - Sarfiyat ve kabziyat evrak-ı sübutiye ile ve şekl-i kanuniye muva- fık bir surette icra olunur.
Madde 25 - Makbuz verilmeden hiçbir kimseden bir para alınamıyacağı gibi marülzikr evrak-ı sümutiyesi sandığa konulmaksızın masraf dahi edilemez.
Madde 26 - Kasaya para vaz ve ihracı behemehal reis ve veznedar ve heyet-i idare azalarından hazır bulunandan bir zâtın huzuru ile mümkündür. Anahtar daima veznedarda bulunur. Sandığı, reis ve hazır bulunan aza mühürlerler.
Madde 27 - Evrak- muhabereyi imza hakkı reisin veya vekilinindir ve bu imza daima mûhr-ü resmi ile beraber bulunur.
Madde 28 - Umur-u tahririyenin ve Cemiyet kütüphanesinin idaresi kâtibe aittir.
İNZİHAT
Madde 29 - Cemiyetin programı ile muayyen esas ve maksat hilâfında harekette bulunanlar heyet-i idare kararı ile bir daha girmemek üzere azalıktan çıkarılır.
Madde 30 - Müteahhid olduğu şehriyeyi bilâmazeret üç mah tediye etmeyenler veya cemiyetçe memur edildiği vazifeyi üç defa vaki olacak ihtara rağmen ifa etmeyenler müstafi addolunur.
Madde 31 - Cemiyetin ait mebani dahilinde kumar, müskirat isitmali memnu olup muhalif harekette bulunanlar idare kararıyle tenbih ve tekerrürü halinde cemiyetten çıkarılır.
Madde 32 - Cemiyetin malik olduğu nükut ve emvali menkule ve gayr-ı menkule üzerinde azadan hiçbir fert hiçbir türlü hakkı tasarruf iddia edemez.
Madde 33 - Aynı merkeze merbut azadan bir sülüsün talebiyle hey’et-i idare hesabatının her zaman rüyeti mümkündür.
Madde 34 - Şuabatın merkeze nazaran vaziyeti nizamname-i dahili ile tayin edilecektir.
KÜRDİSTAN TEÂLİ CEMİYETİ’NİN NİZAMNAME-İ DAHİLİSİ
Madde 1- Hey’et-i Umumiye “Kürdistan Teâli Cemiyeti” merkez-i umumisinde mizamname-i esasinin 14′ncü maddesi mucibince teşekkül ve 18′ncï maddesinde muharrer vezaifı ita eder.HEY’ET-İ İSTİŞARE
Madde 2 - “Hey’et-i İstişare” nizamname-i esasinin 6′ncı maddesinin fıkra-i ahiresinde beyan edildiği veçhile hey’et-i umumiyenin intihabı ile zevat-ı malumeden ve hey’et-i idare azalığından istifa edip şerait-i lazımeyi haiz olunduğu halde hey’et-i idare tarafından bera-yı intihap esamileri hey’et-i umumiyye arzolunan zevattan teşekkül eder. Madde 3 - “Hey’et-i İstişare”ye aza olacak zevatın mensup olduğu hanedanın beynelekrad malûm ve şayan-ı hürmet olması veya o vazifeye irşat ve telkini kalben ve kalemen ifaaya muktedir erbab-ı fikir ve kalem, yahut irfan ve kemali ile müştehir fudaladan olması şarttır.HEY’ET-İ İSTİŞARENİN VAZİFESİ
Madde 4 - “Hey’et-i İstişare”nin vazifesi nizamnamesi esasının birinci maddesinde muharrer makasıd-ı cemiyetin hıfzile, çıkmasına çalışmak ve Kürdistan’ın maddeten ve manen terakki ve tealisine ve Kürt kavminin terbiye-i İslamiye fıkriye ve ruhiyesine mütelalik hususatı tezekkür ile beraber hey’et-i idarenin hal edemediği ve ehemmiyet itibariyle hey’et-i umumiyye içtimâına kadar tehirinde mahzur gördüğü mesail hakkında esbab-ı mucibe beyaniyle müştereken o içtimaa mahsus olmak üzere aralarında intihap edecekleri bir zatın taht-ı riyasetinde biliçtima iltihaz-ı karar ile hey’et-i idare tarafından ihtisaslarına göre teşkil edilen encümenler mukarreratını tetkik veyahut kendileri tarafından herhangi bir madde üzerine kaleme alacakları raporları hey’et-i idareye tevdi eder.
Madde 5 - “Hey’et-i İstişare” her içtimaında yalınız o müzakereti idare etmek üzere içlerinden bir reis ve reis vekili ile bir kâtip intihap eyler. Ayda laakal bir defa muntazaman merkez-i umumide akd-ı içtima eder.
Beş içtimada mütevaliyen bilâmazaret bulunmayan aza müstafı addolunur ve ekseriyetle yerine diğeri intihap olunur. Hey’eti İstişare’nin azası mahdut ve muayyen değildir.
HEY’E-T-İ İDARE
Madde 6 - Suret-i teşekkül ve içtimaı ve aded-i azası nizamnamei esasinin (6-13)’ncü maddelerinde beyan edilen hey’et-i idare makasıdı cemiyetin temin ve teshil husulü için mukarrerat-ı lazımeyi ittihaz, lüzum görülen mahahde şuabatın teşkil ve merkez-i umumî ile münasebetlerini tanzim ve idare ile beraber icabında cemiyetin her nevi azasından irşadı ve sair hey’etleri intihap ve konferans, mevize, merasim günlerini tayin eder.
Madde 7 - “Hey’et-i idare” efkâr-ı fukaradan olup muhtac-ı muavenet Kürt efradının zükür ve inâsına muavenet karşılığı olmak üzere her aybaşında münasip bir meblag tayin ve tefrik ve yine kendi kararıyla muhtacına tevzi eder.
Madde 8 - Cemiyetin nizamname-i esasisi mündericatına tatbik-i kabil olmayan esbab-ı mübreme husulünde hey’et-i idare kendi içtihadiyle de ittihaz-ı mukarrerat edebilir.
Madde 9 - İdare heyeti rüesası evvelce tanzim edilen ruzname-i müzakerat mucibince müzakeratın hüsn-ü cereyanını temin ve idare eder. Ruznameye bir gün evvel ithal edilmeyen mevad takrir suretinde teklif olunur.
Madde 10 - Kürdistan Teâli Cemiyeti namına gelen evrakın açılabilmesi hakkı reis veya reis vekiline aittir.
Evrak-ı varide ehemmiyeti nazar-ı itibare alınmadan bilâ istisna ruznameye bilithal idare heyetine tebliğ olunur ve hey’et-i idare kararıyle istişare veyahut umumi heyete de arzolunabilir.
Madde 11 - “Hey’et-i idare” tarafından müntehap olup hey’et-i idare azasından olması meşrut bulunan katip cemiyetin “katib-i umumisi”dir. Bütün karar muhabere ve tebliğlerin ve müesses, âmili tabii azalara mahsus bulunan kayıt ve esas defterlerinin zapt ve tahriri vazifesi ile mükelleftir.
Madde 12 - Müesses, amil, tabii azaların evvelen hüviyetlerini, saniyen ikamet mahallerini, salisen duhul tarihlerini, rabian taahhüt ettikleri aylıkları, hamisen cemiyetin maksatlarından birinin husulü için deruhte eyledikleri vazifeleri sırasıyla kaydetmek katib-i umuminin cümle-i vezaifindendir.
Madde 13 - Resmi mühür bir kutu içine konularak reis veyahut reis vekillerinin biri ile katib-i umumi ve bir aza taraflarından mühürlenecek ve bunlardan ikisi hazır bulunmadıkça açılamıyacaktır. Hiç biri bulunmadığı takdirde hey’et huzurunda da açılabilir.
Madde 14 - “Hey’et-i İdare”, muhasip, katip ve veznedar ve sair memurların muamelatını her zaman teftişe selahiyettardır. Muhasebeci ve veznedar tarafından tanzim olunacak şehriye, varidat ve masarifat cetvelleri mumaileyhimanın muvecehesinde bir reis vekili ile iki aza tarafından usulü cibayet ve masrafla tevfikan tetkik edildikten sonra meclis-i idarenin tasdikine arzedilir ve badeddasdik bir suret-i musattakası cemiyet salonuna talik edilir.
Madde 15 - “Hey’et-i İdare” hitam müddetinden bir ay evvel umumi hey’et-i içtimaa davet eder.
Madde 16 - “Hey’et-i İdare” bir sene zarfındaki icraatını (muntazamman) rapor ile vuku bulan varidat ve masarifatını mübeyyin bilançosunu hey’et-i umummiyeye arzeder.
Madde 17 - Reis vekillerinden biri ile katib-i umumi, muhasip ve veznedar muvazzaf olacak ve her gün cemiyette isbat-i vucut ederek müracaatı kabul ve hariçle teması muhafaza ve idame edecektir.
Madde 18 - İdare memuru: aza-yı cemiyetten muvazzaf olarak tayin edilecektir. Cemiyet dahilindeki eşyanın muhafaza ve yegân yegân tesbit-i defter edilmesi, dahil-i cemiyette zapt ve raptın temini, sarfiyatın makbuzu alınmak ve muhasebeye tevdi olunmak üzere icrası, devirdeki takibatın ifası, zevatın kabulü, eyyam-ı resmiyede teşrifatın yapılması ve rasimelerin idaresi vezaifinden ibarettir. Cemiyete ait eşyanın suret-i hıfzı talimatname-i mahsus ile mukayyettir.
ŞUBE TEŞKİLATI
Madde 19 - Cemiyetin Kürtlerle meskun her vilayet, liva, kaza ve haiz-i ehemmiyet nahiye merkezlerinde birer şubesi vücude getirilecektir.
ŞUBE HEYET-İ UMUMİYESİ
Madde 20 - Şube mulitinde bulunan her nevi azadan teşekkül eder. Zaman ve mekan içtima bir hafta evvel vesait-i aleniye ve mümkine ile ilân edilir. Vakt-i muayyeninde içtima eden zevat heyet-i umumiye itibar olunur.
VAZİFESİ
Madde 21 - Hey’et-i İdarenin tekifatını bir senelik hülasa-i hesabiyeyi tetkik ve tezekkür ve icraat mazbatasını istima ve münakaşa ve tasdik eyler. Hey’et-i İdare-i cedideyi nizamname-i esasinin 18′nci maddesi mucibince intihap eyler.
Madde 22 - Hey’et-i Umumiye esna-yı içtimada içlerinden bir reis ve bir reis-i sani iki katip intihap eylerler. Kararlar sülüsan-ı ekseriyetle ittihaz edilir. Reyler hafidir.
ŞUBE HEY’ET-İ İSTİŞARESİ
Madde 23 - Merkez-i Umumide teşkil olunacak veçhile her şubenin bir hey’et-i istişaresi vardır. Aynı şerait ile intihap edilen mezkur azalar nizamname-i dahilinin 3′ncü maddesindeki vezaifı ifa eylemekle mükelleftir.
ŞUBE HEY’ET-İ İDARESİ
Madde 24 - Reis, reis vekili, katip, muhasebeci ve veznedar ve idare memuru ile bunlardan maada 3 ila 6 azadan ibarettir. İntihabatta nizamname-i esasinin 3′ncü maddesi nazarı dikkate alınır. Vazifeleri nizamname-i esasinin 6 - 13′ncü maddelerinde tayin edilmiştir.
ŞUBELERİN VEZAİFİ
Madde 25 - Her şubenin iki türlü vazifesi vardır, biri vezaifi esasiyesidir ki bu da merkezlerinde mütemekkin Kürtlerin ilmen, ahlakan ve ruhan teali ve terakkisine mevizeler, konferanslar, müsamereler tertibi suretiyle hizmet etmek ve tamimi maarif için dinî ve içtimaî risaleler neşrettirmek, muhtac-ı muavenet olanları himaye etmek, tahakkuk edecek ihtiyaçla şubenin sene-i maliyesine göre muavenet-i nakdiyede bulunmak ve Kürtlerin akvam ve meleli saire ile hüsnü amizeş ve münasebatını idare etmektir.
Madde 26 - Vezaif i umumiye ve resmiyesi ise merkezden tebellüğ edecegi tebligatı infaz ile efrat ile merkez beyninde vasıta olmak ve ahvali umumiye ve mahalliye hakkında her ay munı.azaman merkeze bir rapor ita-yı malumat eylemekten ibarettir.
Madde 27 - Şuabat vezaif-i esasiyesini ifa için nizamname-i esasinin mevadd-ı mahsusasını nazan dikkate alır. Vezaif-i umumiyesi için de merkezden irsal olunacak talimat ve tamimname ve beyanname ve telgraflara tevfikan icra-yı hareket eder.
Madde 28 - Şuabat, müesses ve idare azasını esamisini akibi teşekkülündc merkez-i umumiye bildirir. Her dört ay nihayetinde mamüfredat irat ve masarü’atını mübeyyin bir bilanço ile hasılatı safiyesinin nısfını merkeze alıkoyarak nısfı diğerini merkez-i umumiye irsal eyler.
KONGRE
Madde 29 - Her sene mayısın onbeşinde Dersaadette merkez-i umumide in’ikat eder. Hey’et-i idare azası ile o nisbette Hey’et-i Umumiye ve istişare azalanndan ve cemiyete mensup gazete murahhaslanyla her şubeden gônderilecek ikişer murahhastan ibaretter. Kongrelerde aza olacak zevatın behemahal 25 yaşım ikmal etmesi şarttır.
Madde 30 - 15 Mayıs’ta merkez-i umumide isbat-ı vücut eden aza ve murahhaslar ile kongre teşekkül etmiş addolunur ve içtimaa başlar.
Madde 31 - Kongre ilk içtimaında bir reis-i evvel, iki reis-i sani iki katip intihap eyler. Hey’et-i İdarenin bütün icraatı ve bir sene evvel umumi hey’et tarafından karar altına alınan maddelerin icra olunup olunmadığını tetkik eyler. Cemiyetin esasat-ı milliye ve içtimaiyesini takrir ve tesbit eyler. Lüzum görürse program ve nizamnameyi tadil eyler. Hey’et-i umumiye tarafından teklif edilen mevat ve şuabattan irsal edilen layihalarla azadan herhangi biri tarafından vukubulacak tekalif hakkında ittihaz-ı karar eyler.
MEVADD-I ŞİTA
Madde 32 - Cemiyet milletin vahdet ve teâlisi esası üzerine müessis olup ananat-ı milliye ve terbiye-i İslamiye ve medeniye ve milliyeye hörmet beynelekrat ittihat ve müveddet-i idame edeceğinden cemiyetin her ferdi temini infakı için bu esbaba karşı kendisini intiba’a vazifedar addetmelidir.
Madde 33 - İşbu nizamname-i dahili; cemiyetin tarih-i teşekkülü olan 6 Teşrin-i sani 333 tarihinden itibaren Hey’et-i İdare tarafından ittihaz edilen kaffe-i mukarrerata da şamildir.
Madde 34 - Şuabata gönderilen mühürlerin merkez-i umumide bir tatbik defteri bulunacak ve daima kontrol altında bulundurulacaktır.