Lozan görüşmeleri sırasında, "Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Türkler'in olduğu kadar Kürtler'in de hükümetidir. Çünkü Kürtler'in gerçek meşru temsilcileri milletvekilleri Millet Meclisi'ne girmiştir ve Türkler'in temsilcileriyle aynı ölçüde ülkenin hükümetine ve yönetimine katılmaktadır" diyen İsmet Paşa; aynı görüşmelerde -Kürddağı Kürtleri'nin 1922'de Ankara'daki Meclis'e verdikleri Mutalebat'ı kastederek-, "Güneydeki Kürt halkı pek az bir süre önce Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne başvurarak 1918 Mütarekesi'nden sonra işgal edilen ülkelerin Türkiye'ye geri verilmesini sağlamak bakımından sarsılmaz kararlarını bildirmişlerdir" diyen İsmet Paşa; "Kürtler, Milli Mücadele'nin devamınca canla-başla beraberlik gösterdiler; Lozan Muahedesi yapılırken de Kürtler vatansever olarak Türklerle beraber bulunmuşlardır. Hatta biz Lozan'daki konuşmalarımızda milli davalarımızı (biz Türkler ve Kürtler) diye bir millet olarak müdafaa ettik ve kabul ettirdik" diyen İsmet Paşa; 1925 Kürt İsyanı'ınn bastırılmasından sonra Başvekil sıfatıyla şu ırkçı söylemle ortaya çıkacaktır:
"... Milliyet yegâne vasıta-i iltisakımızdır (milliyetçilik tek birleştiricimizdir M.B). Diğer anâsır (unsurlar) Türk ekseriyeti (çoğunluğu) karşısında hâiz-i tesir (etkileme gücüne sahip) değildir. Vazifemiz, Türk vatanı içinde bulunanları behemahal Türk yapmaktır. Türklere ve Türkçülüğe muhalefet edecek anâsırı kesip atacağız. Vatana hizmet edeceklerde arayacağımız evsaf (nitelikler) herşeyden evvel o adamın Türk ve Türkçü olmasıdır." (Vakit gaz. 27 Nisan 1925. İsmet Paşa'nın bu tür ırkçı söylemleri ve uygulamaları konusunda bkz. Dr. Naci Kutlay: İsmet Paşa'da Dönemsel Irkçı Anlayışlar, Özgür Politika, 9-12 Kasım 2003).
Aynı İsmet Paşa, 1926'da Başbakanken, sürgündeki Kürt aydınlarının bugüne de ışık tutacak çok önemli bir muhtıra-mektubuna muhatap olmuştu. Kürt aydınları, Lozan görüşmelerinde Kürtler'e dönük birçok vaadlerde bulunan, Lozan Antlaşması'nı imzalayan, 1925 İsyanı üzerine Başbakanlığa getirilen Kürt kökenli İsmet Paşa'yı, yürütmenin başı olarak muhatap almışlardı.
Kürt aydınları, bu son derece önemli deklerasyonun sonunda şöyle diyorlardı: "Eğer genç Türkiye Cumhuriyeti ve muhterem yöneticileri, Türk ve Kürtler'in birarada yaşamasını gerçekten istiyor ve Kürtlüğün kuvvet ve kudretinden yararlanmayı ve Kürtlükten çok Türklüğün varlığını sağlamlaştırmak ve en azmdan Kürt milletini kazanmayı hedefliyorsa, tek çözüm yolu ve ilaç 20. yüzyıl uygarlığının ulus ve özgürlük prensiplerine saygı ve uyma ile Kürtler'in yaşam hakkını kabullenmek ve bu suretle Avrupalılar'a, dost ve düşmana karşı olgunluğunu ve siyasi yeterliliğini göstermektir... Aksi takdirde, mevcut politikanın ve durumun devam ettirilmesinde ısrar edilirse, Kürdistan veya Şarki Anadolu kıtası büyük bir kin ve kırgınlık yuvasına dönecektir." (M.Bayrak: Kürtler ve Ulusal-Demokratik Mücadeleleri, Özge yay. Ank .1993, s. 498)
1925'te zamansız patlak veren Kürt isyanını bastıran İsmet Paşa yürütmeli Kemalist yönetim, zafer sarhoşluğuyla "Kürt kimliğini zor yöntemleriyle yokederek çözme" esasına dayanan Şark Islahat Planı'nı 1925 Eylülünde yürürlüğe koyar. Kürt aydınlarının, 1926 Mayısında Ankara'ya ulaşan deklerasyonu görmezlikten gelinir. Ancak aynı yıl Ağrı İsyanı'nın başlaması ve 1927'de Kürt Özgürlük Örgütü (Hoybun)nün kurulması; Ankara Hükümeti'ni 1928'de bir Af çıkarmaya zorlar. Ancak bu, gerçek bir af olmaktan çok, bir savaş taktiği olarak çıkarılmış bir aftır. Nitekim bu isyanın da ateş ve kanla bastırılmasından sonra, Cumhuriyet'in 10. yılı dolayısıyla çıkarılan Genel Aftan Kürtler yararlandırılmaz.
Öte yandan, 1925'ten buyana Başbakanlığı elinde tutan İsmet Paşa, Şark Islahat Planı'nın 10 yıllık sonuçlarını incelemek amacıyla 1935 yılında Doğu, Güneydoğu ve Karadeniz bölgelerini kapsayan bir gezi yapar ve gezinin sonunda 21 Ağustos 1935 tarihli "Kürt Raporu"nu hazırlar.
Sözkonusu gezinin ana nedenlerinden biri de, "son çıban" olarak görülen Dersim sorununun çözümüdür. Gezinin tanıklarından olup Dersim üstüne iki ayrı kitap yazan Naşit (Hakkı) Uluğ, İsmet Paşa'nm gezisine ve "Şark Seyahati Raporu" olarak adlandırdığı Kürt Raporu'na ilişkin olarak şunları söylüyor:
"İnönü, üç yıl önce (1935), bir Doğu seyahati yapmıştı. Doğu illerimizde büyük imar ve temdin (uygarlaştırma M.B.) hareketinin hızlanıp programlaşmasına esas olan bu kutlu gezide, büyük devlet adamı Dersim muhitini de gördü. (...) Türk inkılabının tarihe intikal edecek büyük vesikalarından bir belli başlısı mahiyetinde olan İnönü'nün (Şark Seyahati Raporu) Dersim'in de temdin ve iman esaslarını tesbit eden bir eserdir. İnönü, Doğu'dan dönünce, bu memleketşümul (tüm ühkeyi kapsayan) kararlarını tatbik için liyakatinden emin olduğu vatan çocuklarına vazifeler verdi: Kâzım Orbay ve Abdullah Alpdoğan, Dersim'i baştan başa dolaşmak ve verilen direktiflere göre Dersim'in medeniyete açılması için lâzım gelen tekliflerle Başbakanın önüne gelmek vazifesini aldılar. İki Komutan Doğu'ya gittiler, Birinci Genel Müfettişle görüştüler, Dersim'i gezdiler, halkı dinlediler, araziyi kasabaları, köyleri, yolları yeni baştan etüd ettiler; dönüp geldiler ve İnönü'ye mütalealarını (görüş ve düşüncelerini) arzettiler.
Bunun üzerine verilen karar hulasaten şu oldu:
Dersim'de bir vilayet kurulacaktır, Vali aynı zamanda bu Vilayetin Komutanı olacaktır.Dersim ve muhiti (çevresi) bir Genel Müfettişliğe bağlanacak ve bu Vali ve Komutan aynı zamanda Genel Müfettiş olacaktır. Dersim imar ve temdin edilecektir. (...)
Hükümetin teklif ettiği bu esaslar, Büyük Millet Meclisi'nce kabul edilerek Tunceli Kanunları derhal tetbik mevkiine (uygulamaya) kondu.
Dördüncü Genel Müfettişlik ve Tunceli Vali ve Komutanlığı vazifesi Korgeneral Abdullah Alpdoğan'a verildi (1936)." (Naşit Uluğ: Tunceli Medeniyete Açılıyor, Cumhuriyet Matb. İst.1939, s. 151-152)
Halk arasında "Dersim kasabı" olarak adlandırılan General Alpdoğan'ın uygulamaları şimdiye kadar birçok anı kitabında yerini almış bulunuyor.
İsmet Paşa'nın 1935 yılında Başbakan sıfatıyla Kürdistan'a yaptığı inceleme gezisini değerlendirmek amacıyla, o tarihlerde yurtdışında bulunan Elektrik Mühendisi Muşlu Hilmi Yıldırım, "Kürdistan'da Yirminci Asırda Türklerin Medeniyeti/ Gaziya Welati Kurdan" başlığıyla bir cevabi broşür yayımlar.
Adı geçen Kürt aydını, "Türkiye Başvekili İsmet Paşa Hazretlerinin Kürdistan'a Seyahati" başlıklı giriş bölümünde şöyle diyor: "14.6.1935 tarihinde Kürdistan'ın hukuku için Türkiye Başvekili İsmet Paşa hazretlerine yazdığım mektup üzerine Başvekil Kürdistan vilayetlerini ziyaret etmek için seyahate çıkmış ve Kürdistan ahalisinin gözünü boyamak için bazı siyasi nasihatlarda bulunuyormuş..."
Kuşkusuz İsmet Paşa'nın Kürdistan gezisi, salt Hilmi Yıldırım'ın bir mektubuna indirgenemez. Tersine, bu gezinin genelde Kürt sorunu, özelde Dersim sorununun çözümü(!) için gerçekleştirildiği ortadadır.
Hilmi Yıldırım, basım yeri ve tarihi bilinmeyen, ancak tsmet Paşa'nın gezisinden hemen sonra yayımlandığı anlaşılan Broşüründe; 26.10.1935 tarihinde gönderdiği mektubun da 30.11.1935 tarihli Köroğlu gazetesinde tekzip edildiğini söylüyor ki, bu da Broşürün yayın tarihi konusunda yaklaşık bir fikir verebiliyor.
Kendisini "Kürdistan fedaisi" olarak tanıtan Elektrik Mühendisi Muşlu Hilmi Yıldırım, kuşuksuz cevabi-broşürünü İsmet Paşa'nın gezisi ve basına yansıyan kimi sözlerine dayandırmaktadır, ancak onun hazırladığı Kürt Raporu'ndan habersizdir.
İşte, "Kürt siyasetinin temellerini atan kişi" olarak sunulan İsmet Paşa'nın sözkonusu Kürt Raporu, ilk kez gazeteci Saygı Öztürk tarafından özetlenerek ve ara başlıklarla beslenerek 7-10 Eylül 1992 tarihleri arasında Hürriyet gazetesinde yayımlandı.
Sözkonusu Kürt Raporu, Kürt sorununun çözümünün nasıl çıkmaza sokulduğunu gösteren önemli ve belirleyici bir belge olarak ortadadır.
Bu yazı, Mehmet Bayrak'in Kürdoloji Belgeleri adlı kitabından alınmıştır.
Wednesday, 16 December 2009
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment