Mehabad, Doğu Kürdistan'da req req suyunun güneyinde kurulmuş bir Kürt şehridir. 1946 yılında kurulan Mehabad Kürt Cumhuriyeti'nin başkentliğini yapan bu şehir, tarihe adını altın harflerle yazdırmıştır. Evet, "Mehabad Kürt Cumhuriyeti" Kürt halkının yüreğindeki en derin hasretin ifadesi, yüzyılların özlemi, sevdası... Kendi vatanında, kendi yönetimini kurmak. Ya da özgürlük... 1946 yılında gerçekleşen bu rüya bizler için büyük bir önem taşımaktadır. Zira bir gelecek inşa etmek istiyorsak, tarihsel surecimizi tam olarak içselleştirmek bir zorunluluktur. Ayrıca Mehabad Kürt Cumhuriyeti, Kürt siyasetçileri ve devrimcileri için de büyük bir tecrübe, ön hazırlık ve miras özelliğini taşımaktadır.
Mehabad Kürt Cumhuriyeti'nin kuruluşuna geçmeden önce dünya dengeleri, tarihi arka plan ve Kürdistan'ın konjöktürünün tahlil edilmesi gerekir;
Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda İngiltere'nin desteği ile başa gelen Şah Rıza Pehlevi, egemenliği altında bulunan Farslar dışındaki diğer halklara (Kürtler, Azeriler v.s) karşı ırkçı-faşizan politikaları devreye sokar. Toplu katliamdan, sürgünlere kadar varan bu baskı ve asimilasyon politikalarına karşı Kürtler dönem dönem çeşitli ayaklanmalarla cevap verir. İkinci Dünya Savaşı'na kadar bu ayaklanmalar devam eder.
İkinci Dünya Savaşı başladığı sıralarda S.S.C.B., önce tarafsız kalmayı tercih eder. Hatta 1939'da Almanya ile "Hitler-Stalin Saldırmazlık Paktı"nı imzalar. Buna göre iki ülke her halukarda birbirine saldırmayacak, savaş açmayacaktı. Ancak Nazi Almanyası bu antlaşmaya sadık kalmaz ve Sovyet topraklarına girmeye çalışarak anlaşmayı bozar. Bu yeni durum Sovyetler Birliğini yeni ittifaklar aramaya iter. Böylece içinde A.B.D., İngiltere ve Fransa'nın yer aldığı müttefik devletlerin saflarına S.S.C.B. de katılır. Bundan sonra ilk iş olarak 25 Ağustos 1941'de İngiltere, A.B.D ve S.S.C.B, İran'ı işgal ederler.Bunun iki önemli sebebi vardı:
1- Müttefik devletlerin irtibat sağlayacakları, birbirlerine lojistik destek sunacakları, aynı zamanda birbirlerini kollayacakları tampon bir bölgeye ihtiyaçları vardı. Bunun için en uygun bölge de Sovyetler Birliğinin yumuşak karnı olan Kafkasya'nın güneyindeki Ortadoğu'ydu. Burada S.S.C.B ile sınırdaş iki ülke vardı. T.C ve İran. T.C birçok farklı sebepten (ekonomik, siyasal ve konjöktürel v.s) dolayı buna uygun değildi. İran ise bu iş için biçilmiş kaftandı.
2- İkinci Dünya Savaşı'nda İran, Hitler Almanyası'yla işbirliği yapmıştı. Bu sebeple İran düşman kategorisindedir ve dolayısıyla tehlike oluşturmaktadır. 25 Ağustos 1941'de İngiliz ve Rus askeri birliklerinin İran'a girişleri neticesinde Şah Rıza Pehlevi, rejimi ile birlikte tasfiye edildi. Böylece merkezi İran yönetiminin birçok yerinde ve Kürdistan'da İran'ın denetimi fiilen kalkmış oldu.
Doğu Kürdistan, üç bölgeye ayrılmıştı. Urmiye yakınlarına kadar uzanan bölgede S.S.C.B. hâkimdi. Xanekin-Kirmanşah yolunun kuzeyinde İngiltere ve bu iki bölge arasında kalan Mehabad -Serdeşt Bölgesi'nde ise yerel Kürt güçleri hâkimdi.
S.S.C.B., kendi payına düşen Kuzey İran'ı (Doğu Kürdistan'ın Kuzeyi) işgal ederken çok temkinli idi. Halka yumuşak davranıyor ve önemli bir durum çıkmadıkça ortalıkta görünmemeye çalışıyordu. Onlar için birinci dereceden önemli olan Batı Cephesi'nde kendilerini sıkıştıran Almanlar'a karşı savaşırken kullanacakları Amerikan savaş malzemesinin yolunu garantiye almaktı. İkinci olarak Mihver Devletleri'nin (Almanya v.s) sızmalarını engellemekti. Böylelikle Mihver Devletlerin ajanlarının yapabileceği her türlü kışkırtmayı önleyecekti. Ayrıca S.S.C.B.'nin işgaldeki mantığı bölgede askeri-despot bir yönetim kurmaktan ziyade Moğolistan örneğinde olduğu gibi bölgeyi ideolojik olarak etkisinde bırakarak Sosyalist Cumhuriyetler Birliğine Azerileri ve Kürtleri katma ihtimaliydi. Belki böylelikle o çok meşhur "sıcak denizlere inme" hayali gerçekleşebilirdi. Aslında S.S.C.B.'nin önceki politikası, İran'ı bir bütün olarak Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ne katmaktı. Fakat gelişmelere paralel olarak Sovyetler Birliği'nin bölge ve İran politikası da değişiklikler gösterdi. 1942'de Sovyet yönetimi, İran'da yapılacak seçimlerden çok şeyler bekliyordu. Bu seçimlerde İran'ın en iyi örgütlenmiş partisi Tudeh'in seçimden birinci parti olarak çıkması bekleniyordu. Fakat beklenen olmadı ve Tudeh Partisi meclise ancak sekiz üye gönderebildi. Bu, sürpriz bir gelişmeydi. Bundan sonra bölgede Sovyet politikası değişti. 1940'lı yılların ortasında kurulacak olan Azerbaycan Demokrat Partisi'ne giden yol, onları daha fazla ilgilendirmeye başlamıştı. Bu partinin egemen olacağı bir Azerbaycan, İran merkezi yönetimini pro-sovyetik olmaya zorlayabilirdi. Burada Kürtler'e biçilen rol ise Azerbaycan'ın uzantısı olmaktan öte değildi. Kürtler'i ve Kürdistan'ı, Azerbaycan'ın bir parçası haline getirerek bölgede Azeriler, İran merkezi yönetimine karşı güçlendirilmek isteniyordu. Fakat Kürtler, ulusal ve mezhepsel açıdan hiçbir zaman kendilerine yakın görmedikleri Azeriler'in hâkimiyetini kabule yanaşmıyor ve bağımsızlıklarını kararlı bir şekilde koruyorlardı. Bilhassa Azeriler'e komşu olan önemli Kürt aşiretlerinden Sîkakanlar, Celalîler ve Herkîler bu konuda çok nettiler ve gerektiğinde Azeri köylerine baskınlar düzenliyorlardı.
İngilizlerin politikası değişikti. Onlar Rıza Pehlevi Han'ın, Alman yanlısı politikasından endişe duydukları için 1941'deki işgali gerçekleştirdiler. Baba Rıza Şah'ın 16 Eylül 1941'de, oğlu Muhammed Rıza Pehlevi lehine tahttan feragat etmesi İngilizler için yeterliydi. Çünkü yeni Şah, İngiliz yanlısıydı ve bu paralelde bir hükümet kurulmuştu. Bundan sonra İngiltere için önemli olan böyle bir hükümetin devam etmesi ve İran'ın Mihver devletlerin eline geçmemesiydi. Yani onlar savaş için koordinatör, İran için ise stabilizatör bir rol üstlenmişlerdi. Ayrıca unutmamak gerekir ki, İran bir petrol ülkesiydi.
Ülke içindeki iktidar mücadelesinde komünist Tudeh partisinin varlık gösterememesinin en önemli sebebi, İngilizlerin bölgedeki tartışılmaz ağırlığıydı. Şah Rıza Pehlevi'den memnun olmayan sonra oğlunu başa getiren İngiltere, seçimleri de istediği gibi sonuçlandırmıştı. Sonuç olarak İran merkezi hükümetinde, İngiliz nüfuzu hâkimdi. Askeri alanda ise İran Genel Kurmay Başkanı Hasan Arfa ile "arkadaşlık!" ilişkileri olan İngiliz Askeri Ateşe W.A.K Fraser'in tavsiyeleri etkili oluyordu. Zaten Arfa'nın Büyükelçi Sir Reader Bullard'la da çok iyi ilişkileri vardı ve isteklerini karşılıklı anlayış çerçevesinde yaptırıyordu. İran ordusu, İngiliz işgal bölgesi olan Xaneqîn, Kîrmanşah, Hemadan, Arak-Qum, Tahran yolu ve Tahran-Ahwaz-Xurremşehir otoyolu ile Xuzistan vilayetinde serbest dolaşabiliyordu. Bundan dolayı bölgede oluşan düzensiz Kürt aşiret ayaklanmalarına endişesiz müdahale etme imkânları vardı. Ama bunu yaparken de ağır savaş şartlarını göz önüne almak ve dengeli hareket etmek kaydıyla İngilizler, baş eğmez Hama Raşid gibi Kürt liderlerine bazı tavizler verilmesinden de yanaydı. İran hükümeti, bu tavizlerin geçici olduğunu bildiğinden tereddütsüz kabul ediyordu.
İran merkezi hükümetine gelecek olursak, bu yönetim her alanda güçten düşmüştü. İşgal yıllarının zayıflattığı, kendi kendini korumaktan aciz bir orduya sahipti. Bu ordu bilhassa Sovyet işgal bölgesinde büyük baskı altındaydı. Her hareketleri için işgal yönetiminden izin almak zorundaydılar. İngiliz yanlısı merkezi hükümet, bir yandan "İmparatorluk" topraklarının birliğini muhafaza etmeye çalışırken öte yandan da müttefiklerini, özellikle de Sovyetler Birliği'ni, endişelendirmemeye çalışıyordu.
Azerbaycan'da durum karışıktı Sovyet işgal bölgesinde bu halk, Farslar gibi Şii mezhebine mensuptu. Buna rağmen Sovyet işgal komutanlığı, Azerbaycan'daki Marksist unsurlara dayanarak oradaki etkisini güçlendirmiş, kendi lehine iş gören önemli bir potansiyel oluşturmuştu. Zaman zaman onları Tudeh'e yönlendiren komutanlığın elinde buradaki örgütlenmeyi çok iyi derecede yürütebilecek biri vardı. İşgalin başlamasından sonra çıkarılan aftan istifade ederek Azerbaycan'a gelen, Sovyet Azerbaycan'ı Başbakanı Bakırof'tan büyük destek gören ve Bakırof'un etkisi altında kalan Cafer Peşvari, Kürdistan'ı da kendi ülkesinin bir parçası olarak görüyordu.
KÜRDİSTAN KONJOKTÜRÜ
Söz konusu dönemde Kürdistan'da da gelişmeler çok farklı ve hızlıydı. 194l'de Müttefik devletler İran'a girdiklerinde güneyde İngilizler, kuzeyde SSCB, kuzey ve güney arasında ise yerel yönetimlerin hakimiyeti söz konusuydu.
Bu dönemde Doğu Kürdistan'da ağırlığı olan iki sınıf vardı.
1- Okuma fırsatı bulan aydın sınıf.
2- Kırsal alanda kalan aşiret reisleri ve ağalar.
Şehir okullarında okuma fırsatı elde eden, aşiret ilişkileri fazla etkin olmayan bu aydın sınıfın çoğu, bölgede gelişen Sovyet etkisinde kalmışlardı.
Önceleri kendi aralarında bir birlik oluşturamamışlardı. Daha sonra 1942 yılında Mehabadlı zanaatçı Rahman Zabihi'nin bazı arkadaşlarıyla "Komeleya Jiyanaweyâ Kurdıstan"ı kurmasıyla, bu sınıf, bu çatı altına toplanmaya başladı. Stratejileri ağırlıklı olarak Sovyetlerden yardım ve destek alarak İran'dan bağımsızlıklarını almaktı. Komela'nın 1942'de kurulmasından sonra ulusal duygulardaki kaynama, Doğu Kürdistan'ı sarmaya başladı. O dönem, Kürdistan'daki ortam da buna çok uygundu.
Kürdistan'daki etkin ikinci sınıf ise bölgede yaşayan aşiretlerin reisleri ve güçlü ağalardı. Feodal özellikler taşıyan bu sınıf, kendi içinde bir birliğe sahip değildi. Her aşiret reisi veya ağası kendi aşiretini, toprağını düşünüyordu. Daha çok kendi menfaatleri peşindeydiler. Fakat İran işgali ve gelişen süreç, bu sınıfı da aktifleştirip bazı ittifaklara götürdü. Uygun ortamı yakalayan önemli aşiretlerin liderleri, gerçekleştirdikleri ittifakların da yardımı ile bölgede oluşan yönetim boşluklarını doldurmaya çalışıyorlardı. Bilindiği gibi Doğu Kürdistan'da Sovyet-İngiliz ortak askeri varlığı dolayısıyla, İran Hükümeti bölge kontrolünde güçlük çekiyordu. İşgal başladığında, savaş komutanı Ahmed Naxçevan, orduya hareketsiz kalması doğrultusunda bir talimat verdi. İran İmparatorluk yönetiminin menfaatleri açısından bakıldığında yanlışlığı ilk anda anlaşılabilecek bu karar, geri alındı. Ama askerleri Kürt aşiret bölgesinden düzenli olarak çekmek mümkün olmadı. Sınırdaki aşiretler, Irak tarafındaki Kürtler'in de yardımıyla oradaki küçük karakol ve garnizonlara saldırarak karakolları silahsızlandırıyorlardı.
Öte yandan Sovyetler'in Saqız-Baneh hattından geri çekilmesi üzerine, daha önce Irak'a kaçmış olan Kürt liderlerinden Hama Raşit, Vine'den dört yüz atlısıyla kendi aşiret bölgesinde bulunan Baneh'e saldırdı. Hama Reşit, burayı zapt ederken, Güney Kürdistan'ın Pencwîn bölgesindeki Kürtler tarafından takviye edilen Doğu Kürdistan'daki Merivan aşiretleri de kendi bölgelerinde bağımsızlaştılar. 1919'daki dağınık disiplinsiz aşiret isyanları yeniden başlamıştı.
Kürtler'in Senendaj'a girmek için yaptıkları müracaat, İngiliz işgal komutanlığı tarafından reddedilince İran hükümeti bundan cesaret alarak General Mahmut Amin'i buraya askeri vali tayin etti. Öte yandan İran Batı ordu komutanı General Muqaddem, Albay İbrahim Arfa komutasında üç bölük piyade, atlı ve zırhlı araçlardan müteşekkil bir kuvveti, Saqız ve Baneh'i geri almak üzere gönderdi. Fakat bu birlik, Baneh-Saqız arasında Hama Reşit güçleri tarafından kuşatıldı. Birliğin bir kısmı esir alınmış, zırhlı araçlara el konulmuş ve komutan Arfa, canını zor kurtarmıştı. Hama Raşid'i Çowrîkî, Vakîlî, Erdelanî, Rasul Axa, Ali Cîwanmerdî ve Cafi aşiretleri destekliyordu. Bunlar, İran askerlerini takibe aldılar. Askerleri, yine bir aşiret reisi olan Ali Habîbî adındaki Telekuhilerin lideri mahvolmaktan kurtardı.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment